Türkiye’de Yabancıların hukuki statüsü ne yazık ki ülkenin dış politikası ile paralellik göstermektedir. Dış politikada yaşanan gelişmeler/kırılmalar kendisini ülke içinde yabancıların statülerinde de göstermektedir. Bu çalışmanın da Türkiye’nin son bir iki yıl içinde dış politikasında yaşanan kırılmalar doğrultusunda okunması gerekmektedir. Bu cümleden olmak üzere aşağıda yazılı olan anlaşmalar çok önemlidir. Aşağıda yazılı iki anlaşma ile Rusya hinterlandında kalan, Çeçenya, Dağıstan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan ile Çin hinterlandında kalan Doğu Türkistan’dan gelmiş ve Türkiye’ye sığınmış yabancıların statüleri olumsuz yönde tamamen değişmiştir. Yine son bir yıl içinde Suriyelilere yönelik siyasilerin kullanmış olduğu ötekileştirici dil ve toplumda Suriyelilere yönelik düşmanca tavırlar ve eylemlerin cezalandırılmaması ciddi bir sorun olarak önümüze çıkmaktadır. Bir diğer konu ise son zamanlarda Mısır’lıların Türkiye’ye giriş çıkışlarında yaşanan problemlerdir. Bu bağlamda aşağıda yazılı olan tespitleri sadece karakollarda, göç idaresinde, geri gönderme merkezlerinde veya havaalanlarında çalışan bazı memurların ferdi davranışları olarak görmek hatalı olacaktır. Yaşananlar, dış politikada yaşanan gelişmelerle şekillenen bir anlayışın en düşük devlet memuruna kadar tezahür etmiş şeklidir.
KHK’nın 35 ve 36. Maddeleri ile aşağıda yazılı olan düzenlemeler yapılmıştır.
Yapılan düzenleme öncesi Uluslararası koruma kanunun 53. Maddesinin son fıkrası uyarınca idare mahkemesinde sınır dışı etme kararına karşı davanın açılması ile ayrıca bir hükme gerek kalmaksızın sınır dışı etme kararı hakkında bir nevi yürütmeyi durdurma kararı verilmiş oluyordu ve dava sonuçlanana kadar yabancının sınır dışı edilmesi durdurulmuş oluyordu. Ancak KHK ile idareye göre uluslararası kurum ve kuruluşlar tarafından tanımlanan terör örgütleriyle ilişkili olduğu “değerlendirilenler” gibi gayet muğlak bir ifade ile yabancıların sınır dışı edilmemeleri yönündeki kanuni güvenceleri yok edilmiştir. KHK ile yapılan bu düzenleme örnek bir kanun niteliğinde olan 6458 sayılı kanunun bütünlüğünü bozmuş, bu kanunla sağlanan güvenceler ve olumlu değişiklikler yok edilmiş ve aslında kanunun ruhu yok edilmiştir. Bu değişiklikle Göç idaresi, hakkında soruşturma veya kovuşturma bile olmayan kişilere, yaşlı kadınlara ve kundaktaki bebeklere bile terörist muamelesi yapmaktadır. Göç idaresi, idari olarak terörist diye adlandırdığı kişilere, terör şüphelilerinden daha az kanuni haklar tanımaktadır.
MADDE 35- 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun 53 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına “hâlinde” ibaresinden sonra gelmek üzere “54 üncü maddenin birinci fıkrasının (b), (d) ve (k) bentleri ile ikinci fıkrası kapsamındakiler hariç,” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 36- 6458 sayılı Kanunun 54 üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiş ve aynı maddenin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“k) Uluslararası kurum ve kuruluşlar tarafından tanımlanan terör örgütleriyle ilişkili olduğu değerlendirilenler.”
“(2) Bu maddenin birinci fıkrasının (b), (d) ve (k) bentleri kapsamında oldukları değerlendirilen uluslararası koruma başvuru sahibi veya uluslararası koruma statüsü sahibi kişiler hakkında uluslararası koruma işlemlerinin her aşamasında sınır dışı etme kararı alınabilir.”
Yabancılara konulan bazı tahdit kodları ile yabancıların ülkeye giriş, ülkede bulunmaları bazı statülere tabidir. Ancak, son bir yıl içinde çeşitli yeni kodlar ortaya çıkmıştır. Bu kodlardan en yaygın olanı G-87 denilen koddur. Bu kod kişinin kamu düzeni ve ülke güvenliği açısından tehdit oluşturduğu anlamına gelmektedir. OHAL’den sonra ise bu kod konulan kişiler yabancı terörist savaşçı olarak adlandırılmakta, bunlara farklı muamele edilmekte, kısıtlamalar uygulanmakta ve GGM’lerde ayrı bir yerde tutulmaktadırlar. Bu kodun bir kişi hakkında konulması ile o kişi artık cüzzamlı muamelesi görmektedir. Türkiye’de kod koyma yetkisi göç idaresindedir ancak göç idaresine gelen istihbari bilgi genellikle yabancı ülke istihbaratından gelen bilgilerdir. Bilginin bir süzgeçten geçirilip geçirilmediğini bilemiyoruz ancak göç idare bu gerekçeyle bazı kişilere bu kodu vermektedir. Hatta TÜRK vatandaşlığına geçmiş kişiler dahi bu uygulamanın dışında tutulmamaktadır. Yapılan idari başvurular ile konulan bu kodlar kaldırılmıştır. Bir Türk vatandaşına göç idaresi tarafında kod konulmasının hiçbir hukuki ve mantıki gerekçesi yoktur. Ayrıca, yaşanılan örneklerde 1-2 yaşındaki çocuklara dahi bu kodların verildiği görülmektedir. Nasıl bir istihbari süzgeç ki 1-2 yaşındaki bebekler yabancı savaşçı sayılmakta veya yabancı savaşçılarla irtibatlı olduğu düşünülmektedir. Göç idaresi, Türkiye’de yıllardır yasal şekilde ikamet eden, her durumda Göç idaresine gidip başvuran kişilerin durumunu araştırmadan, dosyalarına dahi bakmadan kod koymakta ve yabancı kişinin hayatı karartılmaktadır. Kişiye hangi sebeple kod konulduğu konusunda asla bilgi verilmemektedir.
Bu şekilde kod konularak GGM’lere konulan yabancılar için Sulh Ceza Mahkemeleri’ne yapılan idari gözetimin sonlandırma davaları otomatiğe bağlanmış bir şekilde red edilmekte ve kişiler bir yıla kadar idari gözetim altında kalabilmektedir.
OHAL döneminde GGM’lere teslim edilen yabancılar, karakollarda 30 güne kadar gözaltında kalmaktaydılar. Ancak, karakollar insanların uzun süre yaşamlarını devam ettirecek nitelikte değildir. 3-5 m2 olan nezarethanelerde 20-30 kişinin adeta üst üste kaldığı tarafımızdan gözlenmiştir. Bazen ise birkaç aile tüm çocukları ile bu mekanı paylaşmışlardır.
Bazı karakollarda başörtülü bayan yabancıların parmak izi alınırken çekilen fotoğraflarında zorla başörtüleri alınmıştır. Bununla ilgili fotoğraflar raporu hazırlayanda mevcut olup, mahremiyet nedeni ile rapor ekine konulmamıştır.
Karakollarda yabancılara karşı, Avrupa devletlerinde görülür cinsten yabancı düşmanlığı bulunmaktadır. Özellikle G-87 kodu konulmuş kişiler için avukatlar ziyarete gittiğinde, polisler avukatları ikna etmeye çalışmakta, bu insanlarla ilgilenilmemesi gerektiği, bu insanların terörist olduğu avukatların kulaklarına fısıldanmaktadır.
Karakola alınan kişinin bir yakınına bilgi verilmemektedir. Özellikle toplu olarak alımlarda avukatlar, müvekkilini karakol karakol aramaktadır. Yakınları bilgi almak için karakola gittiklerinde kendileri de alınmakta veya hiçbir bilgi verilmemektedir.
Özellikle havaalanlarında bulunan yabancıların avukat ile görüşmeleri engellenmektedir. Bunun hiçbir şekilde hukuki dayanağı bulunmamaktadır. Geri gönderme merkezlerinde olan yabancılardan ise vekaletname alınamamaktadır. Bazı illerdeki göç idarelerinde, “önce il göç idaresine başvurarak vekaletname alma izni talep edeceksiniz, bu talep olumlu olursa biz size yanıt veririz, bu yazılı yanıtı notere götüreceksiniz, o zaman noter vekaletname çıkarabilir” denilmekte ve uygulamada böyle yapılmaktadır. Ancak, yapılan başvurulara bazen haftalarca cevap verilmemektedir. Bu süreç içerisinde yabancı için dava açılamaması ve yabancının sınır dışı edilmesi amaçlanmaktadır.
Bu durumu aşabilmek için avukatlar doğrudan Anayasa Mahkemesi’ne, görüşmek ve vekaletname çıkarmak için tedbir talebinde bulunmakta, Anayasa Mahkemesinden alanın tedbir ile vekaletname alınabilmektedir. Anayasa Mahkemesi tarafından alınan bu şekilde tedbir talepleri istenilmesi halinde gösterilebilir.
Bir yabancının avukatıyla görüşebilmesi ve vekaletname verebilmesi için AYM’den tedbir almak zorunda kalıyor olması ülkemizin hukuki geleceği açısından endişe vericidir.
6458 sayılı kanunu 57. Maddesinin 3. Fıkrası uyarınca bir yabancı en fazla 1 yıl süre ile idari gözetim altında tutulabilir, bu süre içinde sınır dışı edilmez/edilemez ise salıverilmesi gerekmektedir. Ancak, bazı kişiler için 1 yılın sonunda usulen salıverme tutunağı düzenlenmekte ve hemen akabinde yeniden sınır dışı etme kararı alınmaktadır. Halen 1 yıl 8 aydır idari gözetim altında tutulan anne baba ve 3 yaşında çocuk bulunmaktadır. Çocuk ilk idari gözetim kararı alındığında 1 yaşında idi. Bu şahısların isimleri ve hangi GGM’de tutuldukları talep edilmesi halinde yetkililere verilebilecektir. Bu şahıslar için ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunulmuş, TBMM insan hakları komisyonuna şikayet edilmiş ve Kamu denetçisine durum bildirilmiştir. Ancak 7 ayı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen hiçbir kurumdan bir cevap alınamamıştır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, geri gönderme merkezleri ceza evi değildir. Haklarında sınır dışı kararı verilmiş olan yabancıların sınır dışı edilene kadar tutuldukları misafirhanelerdir. Bu nedenle yapıları, istihdam edilen memur kadroları kişilerin uzun süre buralarda kalmalarına uygun değildir. Genellikle bir bina şeklinde olan yerlerdir, bahçeleri, volta atma yerleri, güneşten direkt faydalanma alanları çoğunda yoktur. Bu nedenle bu yerlerde kişilerin, özellikle çocukların uzun süre kalmaları sağlık açısından sakıncalıdır. Bu sakıncalara rağmen ilgili bölümlerde de bahsettiğimiz gibi 1 yılı aşkın süredir bu yerlerde kalanlar bulunmaktadır.
Cezaevi olmamasına rağmen, noterlerin girip vekaletname düzenleme hakları burada yoktur. Her cezaevine noter haftanın belirlenen günlerinde gidebilir ve herhangi bir mahkumdan, herhangi bir avukata, hiçbir kurumdan izin almaksızın vekaletname alabilir.
Cezaevi olamamasına rağmen, yabancıların avukatları ile veya dışarda yakınları ile telefonla görüşme hakları bulunmamaktadır. Cezaevlerinde haftada bir, bazı cezaevlerinde iki haftada bir mahkumların yakınları ile ve avukatları ile telefonla görüş hakları bulunmaktadır.
Bazı geri gönderme merkezlerinden yoğun şekilde kaba dayak ve tehdit duyumları alınmaktadır. En çok bu yönde ihbar alınan GGM İzmir Işıkkent, Muğla, Aydın geri gönderme merkezidir.
GGM’lerde yabancılara zorla evraklar imzalatılmak istenmektedir. Yabancı şahısların çoğu evrak okuyacak ve okuduğunu anlayacak düzeyde Türkçeleri yoktur. Buna rağmen zorla evrak imzalatılmaktadır. Kanunen evrak imzalamayan kişi için yapılması gereken, imzadan imtina edildiğini belirtir bir tutanak tutulmasıdır.
GGM’lerde yabancıları bulundukları ortamdan bezdirmek ve kendi rızaları ile sınır dışı olmaları için sistematik olarak uygulamalar yapılmaktadır. Örneğin, yemekler iğrenç derecede kötü çıkarılmakta, kişilerin doktor veya hastaneye gitmeleri savsaklanmakta, ilaç talepleri yerine getirilmemektedir.
Bazı GGM’lerde çocukların bulunduğu ortamda sigara içilmektedir. Bunun sebebi GGM’lerin yapıları gereğidir. Yukarıda da bahsetmiş olduğumuz gibi GGM’ler kişilerin uzun süre kalabilecekleri ortamlar değildir.
Bazı GGM’lerde çocuklar, başörtülü anneleri ile hayat kadını denilen kişiler aynı ortamda tutulmaktadır. Bu durumun çocukların psikolojik gelişimlerine etkilerini yazmaya gerek bile duymuyoruz. Kanuna göre özel ihtiyaç sahibi sayılan çocuklu kadınlar için herhangi bir hassasiyet gösterilmemektedir
Geri gönderme merkezlerinde sürekli sağlık personeli bulunmamaktadır. Hastalık şikayetleri, kötü niyetli olduğu gerekçesi ile savsaklanmakta ve zamanında hastaneye nakiller yapılmamaktadır.
Geri gönderme merkezleri insanların uzun süre barınacakları yerler olmadıklarında, cinnet vakıaları ve hatta intihar vakıaları yaşanmaktadır. Bu vakıaları kişilerin psikolojik sorunlarına bağlayıp geçiştirmek sorunu hasıraltı etmektir. Çünkü bu vakıaların fazlalaşmasının asıl sebebi bu yerlerin fiziksel koşulları ve bu insanlara yapılan psikolojik baskılardır.
Göç idaresine girişte avukattan müvekkiline ait vekâletname talep edilmektedir. Avukatlık kanunun 46. Maddesine göre avukatın vekaletname olmaksızın dosya inceleme hakkı bulunmaktadır. Ancak göç idareleri bırakın dosya incelemeyi kamu binasına girmeyi bile vekaletname göstermeye bağlamaktadır. Bu vekaletnameyi denetleme yetkisini ise kapıda bulunan güvenlik görevlisine yaptırmaktadır.
İadesine karar verilen ve ülkesine sınırdışı edilmek üzere havaalanına getirilmiş olan yabancılara şiddet uygulanmaktadır. Bu şiddet bazen fiziki şiddet bazen ise manevi/psikolojik şiddet şeklinde kendini göstermektedir. Özellikle manevi şiddete dayanamayan ve ülkesine gönderilmesi halinde mutlak suretle idam veya işkence ile karşılaşacağını gören kişiler, uçağa binmemek için kendisine zarar vermekte, kollarını ve bacaklarını keserek yaralamaktadırlar. Bu şekilde kendini kesen kişilerin fotoğrafları raporu hazırlayanda bulunmakta olup, çok kanlı olması nedeni ile rapora eklenmemiştir.
Reel politik sebepler; gidecekleri, sığınacakları bir yer olmadığı için tek kurtuluş yeri olarak ülkemizi gören ve bize sığınan mazlum insanların iadesi ve sınır dışı edilmesi için geçerli sebep olamaz. Ayrıca bu insanların soydaş ve dindaşlarımız olduğu gerçeğini de düşünürsek hiçbir reel politik durum, iadelere ve sınır dışı etmelere gerekçe teşkil edemez. Ülkemiz 4.000.000 Suriyeli’ye ev sahipliği yapmaktadır ve bu durum ile haklı olarak övünmekteyiz. Rabbimiz bir ülkenin tüm fertlerine Ensar olma şerefini bahşetmiştir. Bununla şereflenmişken toplamda 100.000’i bile bulmayan Türki Cumhuriyetlerden ve başta Mısır olmak üzere farklı ülkelerden siyasi nedenlerle ülkemize sığınmış olan insanları ülkelerine iade ederek lanetle anılan Boraltan katliamına benzer örneklere yol açmamak gerekmektedir.
Giriş bölümünde bahsettiğimiz dış politikadaki değişiklere paralel olarak değişen yabancıların statülerini bir kenara koyarsak, Öncelikle yapılması gerekenler aşağıda yazılmıştır.
Ali Öner (MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı)