Gecekondu yıkımlarında, insanların çokça mağdur edildiği genel kamuoyunca ve tarafımızca bilinmektedir. Özellikle, başvurucuların dile getirdiklerinden hareketle, formel olarak "yasallık" kriterine uyan bir idari işlem ve uygulama var ise de yasallık görünümü altında, hak ihlali anlamına gelebilecek, hukuka aykırı, haksız bir durumun varlığı ciddi bir olasılık olarak görülmüştür. Bu nedenle, olayın taraflarından bilgi alarak bir insan hakkı ihlali olup olmadığını araştırmak, elde edilen sonuçları ilgili makamlarla ve kamuoyuyla paylaşmak düşüncesiyle bir raporlama çalışmasının gerekli olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Keza, kanunlar ve kanunlara dayanan idari pratikler, yer yer anayasa ve temel insan hakları belgeleri ile de çelişebilmektedir. İdarenin hatalı işlem ve uygulamaları olabilmektedir. Birey veya bireyler devlete karşı her zaman güçsüzdür. Ülkemizde "hak arama bilinci"nin toplumsal düzlemde gelişmemiş olması, yargısal sistemin etkin işlemiyor olması birey ve grupların devlet karşısındaki güçsüzlüğü, mağduriyet sorunsalını iyiden iyiye beslemektedir. Kısaca, somut olayda, insan haklarını yaşanır kılmak ve olası hak ihlallerini kayıt altına almak hedeflenmiştir.
C-HEYETİN
OLUŞUMU :
Olayın
tarafımızca duyulması ve mahalle sakinlerinin derneğimize başvurması sonucu
İzmir Şube Başkanı Mustafa Kaylı, Genel İdare Kurulu üyesi Suphan Erkan, üyemiz
A. Kadir Tiril' den oluşan heyetimiz 30/07/2008 tarihinde yıkım kararı alınan
Kuruçeşme mahallesine saat 19:00'da gitti. Söz konusu evler gezildi. Mahalle
sakinleriyle birebir görüşüldü.
D-MAHALLE
SAKİNLERİYLE GÖRÜŞMELER :
1- Celal Oral : Erzurum/Hınıs'lı. 10 nüfuslu bir aile. 8 çocuk var. Çocuklardan biri askerde. Kuruçeşme 2005/2 sok. no:64/A adresinde ikamet eder. 1993'te bir ev yapmış. Elektriği komşu üzerinden süzme sayaçla alıyor, suyu, kuyudan çekiyorlar. Ev yaptığı arazinin kime ait olduğunu bilmiyor. 1993'ten beri emlak vergisi ve çöp vergisi ödüyor. Ancak yıkım geldikten sonra hazine arazisi olduğunu öğreniyor. Bu alanda 73 parsel olduğunu bir kısmının sahipli olsa da sahiplerinin bulunamadığını, hazine arazisinin de nereler olduğunu bilemediklerini beyan ettiler.
"25.07.2008 tarihinde AKP
İzmir Yönetimine gidildi. İzmir Milletvekili Taha Aksoy Beyle görüşüldü. Daha
çok muhtar ve meclis üyeleri konuştular. Sayın vekilin kendilerine yardımcı
olmaya çalıştığını, içişleri bakanını aradığını, yıkımın hiç olmasa bir yıl
ertelenmesi için ricada bulunduğunu bu amaçla İzmir valisinin aranması
gerektiğini, bu kritik zamanda yıkım mı yapılırmış, olmaz böyle şey dediğini
ifade ettiler. Vatandaşın yaptığının yasal olmadığının söyleyenlere, -başına
"si"(yasal) ekleyin bari dediğini söylediler."
"Meclis üyeleri ayrıca
Belediye başkanı Cemil Şeboy'la da görüştüler. Başkan kendisinin değil
valiliğin sorumlu olduğunu, derdinizi varın oraya anlatın, bu yıkımı valilik
yaptırıyor dediğini anlattılar. Valiliğe gidildiğinde vali yardımcısı ile
görüştüklerini onun da ilçenin mülki amirinin kaymakam olduğunu, oraya
başvurulması gerektiğini, kaymakamla görüştüklerinde ise yetkinin valilikte
olduğunu kendisinin bir şey yapamayacağını söylediler. Böylece mülki amirlerin
kendilerini oyaladığı ve yanılttığını" ifade ettiler.
AKP Buca ilçe başkanı ile
görüşüldüğü "benim yapabileceğim bir şey yok" dediği belirtildi.
"29.07.2008 tarihinde
İdari mahkemeye yıkımı durdurmak için dava açıldı."
-"Dört ağustosta evlerimizi
terk etmeyeceğiz, şiddete başvurmak doğru değil."
-"Cemil Şeboy bize hiçbir
çözüm yolu göstermiyor, geldiğiniz yerlere geri gidin, size ancak tren yol
ücretini verebilirim diyor, bize ancak bunu layık görüyor."
-"Sasalı Belediyesi inanın
sokak köpekleri, hayvanlar için barınma yerleri yapmış lütfen varın gidin
görün. Mükemmel, pırılpırıl. Buca belediye başkanının gözünde bizim hayvanlar
kadar değerimiz yokmuş demek."
-"Vali yardımcısı Mustafa
Özer ile görüştük, mahalle temsilcileri olarak gittik. "Yıkabilirsiniz, ancak
mağdur etmeyiniz bu insanları. Barınma zaruri bir ihtiyaç, yaşama adına değil,
ölmemek adına" dedik."
-Mahallede şu anda 6 genç var
askerde, kendi vatanımızda başımızı sokacak küçük bir ev bizlere çok görülüyor.
-Bununla beraber onbir yıkım
yaşandı.
-"2002 yılında belediye
başkanı ile görüşüldü. Şu anda öğrenci yurdu yapılan ada üzerinde yüksek
gerilim hattı geçtiğini orada asla konut yapılamayacağını, tehlikeli olduğunu
söyledi. Ordaki üç-dört adet gecekondu yıkıldı. Üç-dört ay sonra oraya üç blok
apartman yapıldı. Kooperatif şeklinde, ancak öğrenci yurdu oldu. Özel yurt.
Oralarda da hazine arazisi var, ancak güçlü olan kazanıyor."
"Bir takım resmi elbiseli
adamlar gelip keşifler yapıyor, buraları halkın elinden almak istiyorlar,
kıymetli bir konumda."
-"4 ağustosta buralar
yıkılırsa yine birilerine peşkeş çekilecek."
-"Ankara'ya meclise gittik.
Diğer vekillerle de görüştük, derdimizi anlattık, ancak AKP bu işi çözebilir
dediler."
F- YURT SAHİBİ VE KOOP. BAŞK. İLE GÖRÜŞME :
Sözkonusu arazi üzerinde şu anda
3 blok, Z+4 kat imarlı 49 bağımsız bölümlü binalar "Üniversite Öğrenci Evi" adıyla yurt olarak hizmet
veriyor. Arsa sahibi Mustafa Kurucu, görüşmemizde:
Tarla vasıflı çok hisseli bir ada. Hisselerin çoğu bana ait. 1996'dan beri küçük hisseleri peyderpey aldığını, yaklaşık 2500 m2 bir alan, daha sonra imara açıldığını, ancak hazinenin otoban geçtiğinden kaybettiği arazileri vatandaş arazilerinden kapmaya çalıştığını, yasa gereği vatandaş arazilerinin % 35 ten fazlasının alınamayacağını, bu yüzden milli emlak ile mahkemelik olduklarını ve fakat mahkemeyi kazandıklarını beyan ettiler. Arsayı kat karşılığı "Reyhan Yapı Kooperatifi"ne verdiğini, konutların sahiplerinin farklı olduğunu, ancak yurt olarak tasarlanıp öğrencilere kiraya verildiğini, kendi adına ticari bir işletme olduğunu söylediler. Yurt önünde görüşmemizde kooperatif başkanı Turgut Kayaöz'de vardı. Mustafa Kurucu'nun anlattıklarının doğru olduğunu, hazine arazisinin mevcut olmadığını, kendi arsalarının temiz olduğunu ifade ettiler.
G-RESMİ GÖRÜŞMELER :
1- Neriman Kurt, Milli Emlak Konak Müd. Yard. (Daire başkanı ve Konak M.Emlak
Müdürü izinde olduklarından kendisi ile görüşüldü) :
Hazine arazisi üzerinde bir işgal varsa kendilerinin ilgili mülki amirlere resmi yazı ile bildirimde bulunduklarını veya savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını, yıkımın kendileri ile bir ilgisinin olmadığını, ancak arazinin kendilerine ait olduğunu, hazine arazilerinin belli şartlarla vatandaşa veya kurumlara verilebileceğini ifade ettiler. Ancak Ağaçlandırma ve resmi tesis olan yerler satılamıyor. Satılabilir alanların konut alanı olması gerekir. 31/12/2000 tari- hinden önce yapılan gecekonduların 4706 sayılı kanun gereği belediyeye devri sağlanıyor. 5. maddeye göre Belediyeler kendilerinden resmi yazı ile bu tür taşınmazların belediyeye devrini ister. Bakanlığa bildirilir, bakanlık izin verirse belli bir ücret ile belediyeye devredilir. Belediye istediği gibi değerlendirir veya vatandaşa belli bir değerle satar. Sorun bu yolla çözülebilir. Ancak belediyeler buna pek yanaşmıyor. 2003'ten sonra işgal edilen arazilere üzerindeki yapılarla birlikte el konuyor. Açıkçası belediyelerin bir çok imkanı bir çok yetkileri var, Yıkmak için de bir çok yasal hakları var.
2- Durmuş Akgün: (imar müdürü, belediye başkan yard. yıkım işlemleri görev alanında)
Görüşme taleplerimizi zamanın yoğunluğunu gerekçe göstererek kabul etmemiş, ancak ısrarlarımız sonucu ofis dışına çıkarak ayaküstü izahatta bulunmuştur.
Kendilerinin yasal görevlerini yaptıklarını yıkımla ilgili başkanlığın az sonra açıklamada bulunacağını, işlerinin yoğun olduğunu beyan ettiler.
3-Alirıza Ölmeztürk : (Başkan
yardımcısı) :
Kendisinin bu konuda görevli olmadığını ifade ettiler. Ancak heyetimizle ilgilenmiş, medeni bir davranış sergilemişlerdir. Her şeye rağmen olanları hazmedemediğini, gecekondu bölgelerinin ıslahının mümkün olduğunu, insanları mağdur etmemek gerektiğini belediyelerin sosyal fonksiyonları var, gerekirse ev yapar vatandaşa verir, ancak bu işte rant olmadığı için belediyeler pek ilgilenmezler, yani hangi partiden olursa, böyle. Bu işler proje meselesi. Vatandaşın bu işte suçu varsa, belediyelerinde suçu var, göz yumması var. Rüşvetler, kayırmalar, oy hesapları. Ben yetkili değilim, olsam çıkar çatır çatır konuşurum. Çekinecek bir şey yok. Gecekondu meselesi Türkiye'nin en önemli sorunu maalesef.
4-Muhsin Karaman : (AKP
Buca meclis üyesi)
Bu konuyla çokça ilgilendiğini, üzüntü duyduğunu, mağdur olmamaları için gayret sarfettiğini, arazinin ağaçlandırma ve yol güvenlik alanı içinde kaldığını, yıkımın engellenemeyeceğini, vatandaşın da anlayış göstermesi gerektiğini belirttiler.
5- Mehmet Girgin: (AKP Buca
meclis üyesi)
Vatandaşlarla birebir görüştüğünü, yıkımın kaçınılmaz olduğunu, anlayış göstermeleri gerektiğini kendilerine anlattığını ifade ettiler. Durumdan üzüntü duyduğunu, Mağdur olmasınlar diye Belediyenin ancak bir yıllık kira yardımında bulunacağını ifade ettiler. "Belediye suçlandığı kadar vatandaş kendini de sorgulamalı, biz doğru mu yapıyoruz diye" dediler.
6- Mehmet İlkbahar : (Buca
Belediyesi başkan vekili)
Yıkımın barışcıl yollardan olması için gayret sarfettiklerini, mağdur olmamaları için bir yıllık kira yardımında bulunacaklarını, vatandaşın hazine arazisi veya şahıs arazilerine ev yaptığını, bunun doğru bir şey olmadığını, diğer vatandaşlara haksızlık olduğunu, hatta bazılarının birkaç tane yapıp kiraya verdiğini, kendilerinin orada oturmadığını beyan ettiler. Başkanla görüştüklerini, vatandaşların idari mahkemeye yürütmeyi durdurma için başvurduklarını, yargı karar verinceye kadar bekleme talimatı verdiğini, bu nedenle yıkımın 4 ağustos pazartesi olmayacağını beyan ettiler. İlçe belediye olarak görevlerini yaptıklarını hatta fazlasıyla iyi niyet gösterdiklerini bu nedenle yıkımın bu kadar geciktiğini söylediler. Büyük şehir belediyesinin helikopterle havadan kontrol yaptığını, kaçak yapıları tespit ettiğini, yıkımı için kendilerine yazı yazdığını, yıkmadıkları takdirde kendilerinin suç işlemiş olacağını, yargılanacaklarını ifade ettiler. Kendilerinin yasaların gereğini yapmaya çalıştıklarını, barışçıl çözüm aradıklarını ifade ettiler.
H-
HEYETİMİZİN GÖZLEMLERİ :
Söz konusu muhitte yapılan evlerin Çeşme Otobanının altında, yamacında olduğu, beklenmeyen bir kazada araçların konutlara, bariyerleri aştığında, takla attıklarında zarar verecekleri, Şiddetli yağmurlarda zayiat görecekleri, Planlı yapılmadıklarından yol sorunlarının olduğu, yangın durumlarında itfaiye müdahalesinin zor olacağı, derme-çatma yapıldıklarından, statik hesapları olmadığından, kontrolsüz yapıldıklarından dolayı herhangi bir deprem anında ciddi zarar görecekleri, bir kısmının kolonsuz, sadece tuğla ile inşa edildiği, bazılarının çatıları olsa da bazılarının üzerlerinin sac-undulin gibi malzemelerle kapandığı, bazılarının önlerinde, yanlarında ağaçlandırma yaptıkları, ara yollarının bakımsız, patika şeklinde olduğu, ciddi bir nufusun bu konutlarda barındığı gözlenmiştir.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME :
Rapora konu olan mahalledeki gecekondulaşma olgusu, 1980'li yılların sonu ile 1990'lı yılların başlangıcında meydana gelmiştir.
Gecekondu sakinlerinin genel profili göz önünde bulundurulduğunda, çoğunluğunun doğu ve güneydoğudan, can güvenliklerinin olmadığı şiddet ortamından gelen ailelerden oluştuğu gözlemlenmiştir.
Konu edilen gecekonduların inşa tarihinden bu yana ortalama 20 yıl kadar bir süre geçmiştir. Somut olay çerçevesinde, gecekondulaşma ya da kaçak yapılaşma olgusunun yasadışılığı, 775 sayılı gecekondu kanunu ve 3191 sayılı İmar kanunu karşısında korunamaz.
Ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendisini cari 1982 anayasası, değiştirilemez 2. maddesinde: "laik, demokratik, sosyal, hukuk devleti" ilkeleri ile tanımlar. Keza, 1982 Anayasasının Temel Haklar ve Ödevler başlıklı ikinci kısmının, ikinci bölümünde yer alan 17. maddede : "Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir." denilmektedir.
Göç olgusunun T.C. devletinin, vatandaşlarının yaşadıkları memleketlerde can güvenliğini sağlayamaması nedeni ile meydana geldiği açıktır. Can güvenliği olmayan ve ekonomik imkanlardan da yoksun olan vatandaşlar da görece geçim imkanlarının daha iyi olacağını umdukları, hiç değilse can güvenliklerinin olduğu kentlere göç etmişler, barınmak amacıyla "gecekondu" denilen meskenleri inşa etmişlerdir. Rapora konu olan mahalde de bu kabil bir durum vardır.
Büyükşehir ve ilçe belediyeleri geçmişten bugüne göç ve gecekondu olgusu karşısında, bazen siyasal popülizm bazen de sosyal politikaları nedeniyle ya da her iki nedenle tepkisiz kalmışlar, gecekondulaşmaya üstü kapalı onay vermişlerdir.
Somut olaya dönüldüğünde, 775 sayılı gecekondu kanunu ve 3191 sayılı İmar kanununun, İzmir Büyükşehir ve Buca İlçesi Belediyesine 20 yıl önce de kaçak yapılaşmayı önleme yetkisi verdiği tartışmasızdır. Bu süre içerisinde hangi gerekçe ile olursun yetkili belediyelerin ve kamu mercilerinin bu yetkilerini ivedilikle kullanmamış olmaları anlaşılır bir durum değildir. Bugün içinse anılan yasal gerekçelere dayanılarak yıkım kararı almak ve tatbik etmekse 20 yıldır devam edegelen ihmali ortadan kaldıracak bir uygulama değildir. Mevcut haliyle sözkonusu gecekondulaşma olgusunun meydana gelmesinde ilgili Belediyelerin ihmali ve kusuru olduğu açıktır. Belediyeler konu ettiğimiz üzere zimni onay vermiş olmakla gecekondulara fiili bir meşruiyet kazandırmışlardır. Bu aşamada, ilgili Belediyelerin hiçbir şey olmamış gibi yıkım kararını tatbik etmeleri, cari Anayasa'da düzenlenen sosyal devlet prensibine, konut hakkına, mahalli idarelere yüklenen halkın mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılama görevine aykırılık oluşturmaktadır.
Barınma/konut hakkı, temel bir hak olarak evrensel insan hakları belgeleri yanında, anayasada da düzenlenmiştir. Raporumuza konu gecekondular, imar planına göre konut alanında değildir. Diğer yandan, Belediyelerin yaptığı konutlar ise varsıllara hitap ettiğinden vatandaşlar arasında fırsat eşitliğinin olmadığı, adil olunmadığı açıktır. Belediyenin yukarıda değindiğimiz ihmali ile meşruiyet kazandırdığı gecekondulaşmaya, kendi kusurunu, gecekondu sakinlerinin alt gelir grubuna mensup ailelerden oluştuğunu dikkate alarak sosyal devlet prensibi gereğince, merkezi idarelerle eşgüdüm içerisinde alternatif bir proje dahilinde çözüm üretmesi gerekmektedir.Tek kalemde yıkım çözüm değildir.
Özellikle Buca İlçe Belediye Başkanının kökeni nedeniyle, Balkan'lardan göç edenlere gösterilen ilginin iç göçle gelen yerli vatandaşlara gösterilmediği şikayeti dillendirilmekte, gözlenmektedir. Bu tavır ciddi bir ayırımcılık içermektedir.
Ülkenin büyük bir yüzdesinin topraksız ve evsiz olduğu, devlet gayrımenkul zengini olduğu halde vatandaşlarına barınma için küçük de olsa planlı arsa üretmediği, sosyal adaletsizliklerin çok fazla, toplumun gelir dağılımları arasında derin uçurumlar olduğu belirgindir.
Ülkenin doğusunda yaşanan etnik savaşın, terör, faili meçhul, köy boşaltmaları, örgüt ve devlet baskılarının bölgeden ciddi göçlere neden olduğu, bu insanların büyük şehirlere çalışma amacıyla, ne olursa olsun yaşamak adına gelip şehirlerin periferisine yerleşmek zorunda kaldıkları, kanun ve tüzüklerden haberdar olmadıkları, eğitimsiz oldukları, kent kurallarından, yükümlüklerinden bihaber oldukları, niteliksiz iş gücü ve kalabalık nufusları ile sosyal devlet ilkesine mazhar olmaları gerektiği gözlenmektedir.
Belediyelerin kendilerine verilen yasal yükümlükleri yerine getirmediği, sosyal görevlerini ciddi bir şekilde ihmal ettikleri gözlenmektedir. Yasal olmayan yapılaşmaya siyasal nedenlerle göz yumdukları, iş işten geçtikten sonra müdahalenin zorlaştığı, insani önlemler almadan müdahale etmeye kalkıştıkları, resmi kurumlar arasında iletişimsizlik ve sorunları birbirlerine havale etme anlayışının hakim olduğu saptanmıştır. Kanunların olgular karşısında ruhsuz kaldığı anayasal ilkelerle çeliştikleri gözlenmektedir.
Devletin uluslar arası insan hakları sözleşmelerine imza attığı halde temel insan hakları alanlarında vatandaşlarına hizmet etmekte başarılı olamadığı, sorunlar büyüdükten sonra müdahil olduğu, daha çok emniyet gücü ile sorunu çözmeye çalıştığı belirgindir. Toplum devletten önce yola çıktığı halde devlet yasal hazırlık ve proje sunmakta geri kalmaktadır. Kendi sorumluklarını yerine getirmeyen bir devlet anlayışının, toplumdan sorumluluk beklemesi kabul edilemez. Devlet modernleştikçe gücü ve imkânı artmaktadır, birey ise devlete karşı bütünüyle güçsüzleşmektedir. Bu durum devlet açısından "devlet her zaman haklıdır" pozisyonu yaratmamalıdır. Bu nedenle gelişmiş ülkelerdeki sivil toplum örgütlerinin devlete yol göstericiliği Türkiye'de de olmalı, devlet karşıtlığı şeklinde algılanmamalıdır. İnsan hakları ve mazlumlar için dayanışma derneği olarak yaptığımız bu çalışma kaçak ve sağlıksız yapılaşmayı savunma değil, devletin yükümlüklerini anımsatmadır. İş adamları için faizsiz kredi ve hibe kredi sunan devlet fakir vatandaşlarına da bu imkânı sağlayabilmelidir.
Herkes kendi ülkesi için kendi çapında bir şeyler; emek, bilgi, hizmet, sermaye olarak katma değer sağlıyor. İnsan hiçbir metadan, yarardan daha kıymetsiz olamaz. Birey ve toplum hakları birbirine paralel olarak algılanmalı, nitelikli ve kendi kendine yeterli, sağlıklı birey, devletin amacı olmalıdır. Bu tür bireylerin oluşturduğu toplumun sağlıklı, demokratik davranışlar göstereceği kuşkusuzdur. Nitelikli toplum daha fazla üretimde bulunacak, hukuk devletinin mevcudiyeti ve egemenliği toplum nezdinde tartışmasız kabul görecektir.
Sonuç olarak, gecekondu yıkımlarında vatandaşların kanunlara riayet etmesi istenirken bu sorunda devletin ve ilgili belediyelerin ihmali olduğu gerçeği de unutulmadan/göz önünde bulundurularak yıkım işlemi yapılmadan önce gecekondu sakini vatandaşların mağdur olmadığı, barınma ihtiyaçlarının karşılandığı bir çözümün üretilmesi gerektiğini, merkezi yönetimin ve özellikle belediye yönetiminin çözümün asli mercii olarak yükümlü olduğunu belirtmek isteriz.
İnsan Hakları ve Mazlumlar
İçin Dayanışma Derneği İzmir Şubesi
Mustafa Kaylı Suphan Erkan A.Kadir Tiril