01 MAYIS 2008 TAKSİM OLAYLARI
RAPORU
Hazırlayanlar: Av. Gülden SÖNMEZ (MAZLUMDER Genel Başkan Yardımcısı) M.Cüneyt SARIYAŞAR (MAZLUMDER GYK Üyesi) Av. Kaya KARTAL (MAZLUMDER İstanbul Şube Denetleme Kurulu Üyesi) Av. Selçuk KAR (MAZLUMDER İstanbul Şube Üyesi) Ahmet AKIN
(MAZLUMDER İstanbul Şube Üyesi) |
09 Mayıs 2008
Mithatpaşa Caddesi No: 21/14
Kızılay/ANKARA
Tel: +90 (312)
4357795 - Faks: +90 (312)
4357798
URL: www.mazlumder.org.tr E-mail: info@mazlumder.org.tr
GİRİŞ :
01 Mayıs 2008
Taksim'de kutlama yapma talebi, bu talebin mülki amirlikçe reddi ve sonrasında
01 Mayıs 2008 tarihinde Taksim, Şişli ve civarında meydana gelen olaylar ile
ilgili olarak İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) olası
insan hakları ihlalleri için gözlemci bir heyet görevlendirmiştir. Heyet
olayları yerinde gözlemlemiş ve tespitlerde bulunmuştur. Genel Başkan
Yardımcısı Av.
Heyet, ayrıca olayla
ilgili kişi ve kurumlarla görüşmeler yapmış ve ulaşılabilen her türlü delili
incelemiştir. Bu tespit ve değerlendirmeler ışığında işbu rapor hazırlanmıştır.
A. OLAYLAR:
1)
01 MAYIS SABAHINA KADAR İŞLEYEN SÜREÇ :
a) İşçi Örgütlerinin Tutum ve Beyanları :
08 Nisan 2008 : Devrimci İşçi Sendikaları
Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türkiye
İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) ve HAK-İŞ Konfederasyonu ortak
açıklama yaparak 1 Mayıs 2008 tarihinde Taksim de kutlama yapacaklarını ilan
ettiler. Türk-İş ve Hak-İş daha sonra bu kararlarından çekildiklerini
açıklamışlardır.
17 Nisan 2008 :DİSK tarafından yapılan açıklama ile 15
Nisan 2008 tarihinde DİSK Başkanlar Kurulunun
toplandığını, TÜRK-İŞ ve KESK'le birlikte "SOSYAL ADALET, EŞİTLİK, BAĞIMSIZLIK
ve DEMOKRASİ İÇİN 1 MAYIS 2008'de OMUZ OMUZAYIZ!" başlıklı bildiri ile 2008 1
Mayıs'ının "İŞÇİ BAYRAMI" olarak
Taksim'de kutlanması ve 1 Mayıs'ın tatil ilan edilmesi için TBMM'yle gerekli
diyalogların başlatılması kararını aldığını belirtti. 18 Nisan 2008 : 01 Mayıs tarihinin işçi bayramı olarak kutlanmasını
ve tatil ilan edilmesini talep eden bir açıklama yapıldı.
21 Nisan 2008 : Sendikalar açıklama yaparak, Hükümet'in 1 Mayıs için hazırladığı yasa
tasarısı, "MALUMUN İLANI" olarak adlandırılabilecek türden olduğunu, Hükümetin
"TATİLSİZ BAYRAM" ilan etmek istediğini açıkladılar. Yapılan açıklamada özetle
"Oysa 1 Mayıs, "TESCİL" edilmeye gerek duymayacak ölçüde EVRENSEL BİR İŞÇİ
BAYRAMIDIR!. Alınteri ve emeğiyle geçinen işçi sınıfı ve tüm emekçilerin
demokratik hak ve taleplerini gündeme getirdikleri, birlik, dayanışma ve
mücadele günü olan 1 Mayıs, Afrika'dan Asya'ya, Latin Amerika'dan Avrupa'ya 134
ülkede "İşçi Bayramı" olarak kutlanmakta, emekçiler "resmi izinli"
sayılmaktadır. Toplumumuzun da bir mutabakat içerisinde Hükümetten beklentisi,
Türkiye'nin olağanüstü dönemlerin bir mirası olarak taşıdığı çağdışı tabulardan
arınarak 1 Mayıs'ın RESMİ TATİL'li İŞÇİ BAYRAMI olarak ilan edilmesidir. Bunun
dışında gerçekleştirilecek bir "yasal düzenleme", bizim açımızdan MALUMUN
İLANI'ndan öte bir anlam taşımamaktadır ve taşımayacaktır" dediler.
23 Nisan 2008 : DİSK yaptığı açıklama ile ""Hükümet
Sözcüsü, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Bakanlar Kurulu
toplantısının ardından "malumun ilanını" açıkladı. 1 Mayıs'ın tatil günü
olmasını arzu etmediklerini ifade
eden Cemil Çiçek, "Çünkü tatilin getirdiği ilave bir sürü yükler var. Türkiye,
dünya büyük bir ekonomik durgunluk içerisindeyken, 1 günlük kayıp en az 2
katrilyon liradan aşağı değildir. Bunun toplu sözleşmelerden gelen sıkıntıları
var. Başkaca maliyetleri var. Rekabet gücünü azaltan yanları var. Çünkü o gün
tatil olunca fabrikalar, iş yerleri çalışmayacak. İşlemler gecikecek. Bütün
bunlar hesaba katılarak tatil olma mecburiyeti de yok. Dünyanın her tarafında
da bu tatil olarak kutlanılmıyor" dedi. Çiçek, 1 Mayıs'ın "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanmasına ilişkin
kararın imzaya açıldığını söyledi. Bu cümleler aslında Hükümetin sınıfsal tavır alışının açık seçik ilanıdır;
demokrasiden, halktan, emekten yana herhangi bir arzularının olmadığının
alenen beyanıdır! 1 Mayıs'ın bayram ve tatil ilan edilmemesinin "ekonomik
gerekçelerle", Taksim'de kutlanmasının ise "terörle mücadele" gibi havsalamızın
almayacağı ifadelerle açıklanması, kelimenin tam anlamıyla "abesle iştigal"dir ve gülüp geçemeyeceğimiz kadar da trajediktir! Hükümetin bu tutumunu göz önüne
sermek için bunlara kısaca değinelim:
1890'lardan bu
yana dünyanın dört bir yanında evrensel olarak kutlanan 1 Mayıs için "Dünyanın her tarafında da bu tatil olarak
kutlanılmıyor" diyebilen Hükümet, Batı Şeria'dan Bahreyn'e, Hindistan'dan
Avrupa'ya, Somali, Zambiya ve Zimbabve'den
Uruguay'a, Ermenistan, Etiyopya, Fas, Fildişi Sahilleri ve
Filipinler'den Rusya'ya kadar, 1 Mayıs'ı resmi tatille bayram olarak kutlayan
166 ülkeyi bu dünyadan saymayacak kadar gözünü kapatmış durumdadır. TALEP ETMİYORUZ, KUTLAYACAĞIZ! 1
Mayıs'ın Taksim'de kutlanmasına yönelik olarak da Hükümet, UEFA
şampiyonluğundan dünya kupası kutlamalarına, polis gününden rallilere, yeni yıl
kutlamalarından 23 Nisan kutlamalarına kadar toplumun değişik kesimlerinin ve
resmi günlerin kutlama alanı olan meydanı emekçilere "asayiş" gerekçeleriyle vermeyeceğini söylemektedir. Sıra
emekçilerin kutlamalarına geldiğinde toplumda "provokasyon" korkuları
yayılmakta, Taksim provokasyon merkezi olarak lanse edilmektedir. Oysa, 40'ın
üzerinde insanın öldürüldüğü 77 katliamından sonra 1978 yılında daha kitlesel
olarak anma ve kutlama yapılmış, bir tek vatandaşımızın dahi ne burnu kanamış
ne de en küçük bir olay olmuştur. MC iktidarları ve 12 Eylül'ün karanlık
günlerinden kalan yasaklamalar ve baskılarla birlikte 1 Mayıs toplumsal
gerilimlerin yapay olarak yükseltildiği bir tarih haline getirilmiştir. Eğer
birilerinin provokasyona ihtiyacı varsa, bunun zaten daha başka günlerde veya
Maraş, Sivas, Çorum gibi başka kentlerde de yapıldığına tanıktır halkımız. Ne
yazık ve nasıl ki 1 Mayıs ülkemizde, kara günlerin, darbelerin, demokrasinin
rafa kaldırıldığı dönemlerin miladı olarak tarihimizde yerini almışsa; bizim
önerimiz ve beklentimiz, 2008 1 Mayıs'ının da bu kara günlerden kurtulmanın,
demokratikleşme ve barışın, demokrasi dışı arayışları mahkum etmenin bir tarihi
olsun. Bu nedenle de 1 Mayıs 2008 kutlamalarını, diğer konfederasyon, kitle ve
meslek örgütleriyle açıkladığımız gibi Taksim'de gerçekleştireceğiz.
Demokrasinin, toplumsal barışın, çağdaşlaşmanın bir gereği olarak bunu böyle
görüyoruz.""
30
Nisan 2008 : TÜRK İŞ - DİSK - KESK Genel Sekreterleri, üç konfederasyonun
oluşturduğu 1 Mayıs Tertip Komitesi ve 1
Mayıs çalışmalarını birlikte yürüten kurumların
ortak basın açıklamasında şu hususları
belirttiler: "Bildiğiniz gibi, 1 Mayıs etkinlikleri
düzenlemek hem ILO Sözleşmeleri hem de iç hukukumuz açısından sendikal faaliyet
olarak tanımlanmaktadır. Sendikal faaliyetler de izne tabi değildir. Bu
koşullarda milyonlarca emekçiyi temsil eden demokratik örgütler olara, emeğin
taleplerini topluma sunmak, dileklerini haykırmak için 1 Mayıs'ı birlikte
kutlama kararı aldık. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu ve Avrupa Sendikalar
Konfederasyonu üyesi TÜRK- İŞ, DİSK ve KESK olarak 1 Mayıs 2008'de emeğin
bayramını Taksim'de kutlama isteğimizi dile getirdik, hazırlıklarımızı da bu
çerçevede yürüttük. Evet buradan ilan
ediyoruz. 500 bin emekçi olarak 1 Mayıs'ı İstanbul'da Taksim'de ellerimizde
karanfillerle kutlayacağız. Dillerimizde türkülerimizle, ülkemizin 81
ilinin halk oyunlarıyla, omuz omuza 1 Mayıs'ta sevgi ve dayanışma
duygularımızla Taksim'e gireceğiz. Amacımız asla gerginlik yaratmak değildir.
Tek amacımız barış ve coşku içinde 1 Mayıs'ı kutlamaktır."
TÜRK-İş-KESK VE DİSK'in Düzenledikleri
Basın Toplantısı ile Açıkladığı 1 Mayıs Taksim Programı
"Türk-İş
Genel Sekreteri Mustafa Türkel, DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, KESK Genel
Sekreteri Abdurrahman Daşdemir ve 3 konfederasyonun oluşturduğu 1 Mayıs Tertip
Komitesi, Türk-İş 1. Bölge Temsilciliği'nde düzenledikleri basın toplantısında
kutlama programını açıkladı. Bu açıklamanın özeti :
TÜRK
İŞ - DİSK - KESK olarak 2008 1 Mayıs kutlamaları "SOSYAL ADALET - EŞİTLİK -
BAĞIMSIZLIK - DEMOKRASİ ve BARIŞ için OMUZ OMUZAYIZ" sloganıyla
TAKSİM MEYDANI'NDA gerçekleştirilecektir.Bu konuda yönetim kurullarımızın
kararı, üç konfederasyonumuzun genel sekreterleri tarafından açıklanmış,
çalışmalar başlatılmıştır. Bu ortak irade bugün konfederasyonların en yetkili
kurullarında tartışılarak teyid edilmiştir. Çalışmalarımızın sizlere aktarımına
başlamadan önce birkaç konuda ortak görüşlerimizi paylaşmak istiyoruz.
1 -
Bakanlar Kurulu'nun 1 Mayıs'ı "Emek ve Dayanışma Bayramı" olarak ilan
etmesini sadece malumun ilanı olarak değerlendiriyoruz.Bugün dünyada 166
ülkede, çok sözü edilen 23 AB ülkesinde ve ABD'de 1 Mayıslar bayram ve tatil
günüdür.Israrla ve kararlılıkla 1 Mayıs'ın tatil ilan edilmesi talebimizi dile
getiriyoruz. Bu konuda Bakanlar Kurulu'nu, kararını yenilemeye davet ediyoruz.
2 -
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "Ayaklar başı yönetmeye kalkarsa kıyamet kopar"
şeklindeki açıklamasını kınıyor ve protesto ediyoruz. Bizim demokrasi
anlayışımız, herkesin eşit yurttaşlar olduğu bir hukuk düzeninden yanadır. Onun
"ayak takımı" dediği insanlar bu ülkenin eşit haklara sahip yurttaşlarıdır.
İşçileri, kamu çalışanları, köylüleri, mimarları, mühendisleri, doktorları,
hemşireleri, emeklileri kısacası emekçileridir. Ülkemizin sağduyuya - barışa -
demokrasiye en fazla ihtiyacı olduğu bugünlerde Sayın Başbakan'ı açıklamalarında
daha dikkatli olmaya, toplumu germemeye özen göstermeye davet ediyoruz.
3-
Bir günlük tatil maliyetini 2 milyar YTL olarak değerlendiren ve dert edinen
anlayışı şiddetle protesto ediyor, önce hesap yapmayı bilmeye, sonra batık
bankalara aktardıkları 70 milyarı aşan parayı izah etmeye davet ediyoruz. Ayrıca
"her bayram öncesi ve sonrası günleri tatil ederken" İşçi Bayramı'na sıra
gelince "para" ve "hesap" bilgeçliğini de anlayabilmiş değiliz.
4-
Gelelim Taksim meselesine... Taksim Meydanı, değişik meslek gruplarının, çeşitli
kurum ve kuruluşların etkinlik ve gösterilerine açık olduğu gibi, emekçilerin
bütün dünyada özgürce kutlanan birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs
kutlamalarına da açık olmalıdır. Bu artık temel bir demokrasi ölçütüdür. Hükümet,
hiçbir gerekçeyle bu hakkın önüne yasak ve engel koyamaz, koymamalıdır. Artık
sadece sendikal konfederasyonlar değil, sendikal ayrım olmaksızın bütün
emekçiler ve onlarla birlikte demokratik kitle örgütleri, meslek örgütleri ve
çeşitli siyasi partiler, mimarlar, mühendisler, tabibler, diş hekimleri,
veteriner hekimler ve daha birçok meslekten yurttaşlar, Taksim'i 1 Mayıs alanı
olarak görmekte ve birlikte 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlama kararlığını halkımıza
ilan etmektedirler. Bu, ülkemizde gerçek bir demokrasi yolunda atılmış büyük
bir adımdır. Bu 1 Mayıs'ta Taksim'e çıkmak demokrasiye sahip
çıkmaktır."Provokasyon olur" gerekçesiyle Taksim'in yasaklanmak istenmesinin
hiç inandırıcılığı yoktur. Son 15 yıldır her 1 Mayıs'ta bu gerekçe öne sürülmektedir.
Ama her yıl 1 Mayıs giderek artan bir kitlesellikle kutlanmaktadır. Başbakan'ı,
İçişleri Bakanı'nı, İstanbul Valisi'ni görevlerini "bütün yurttaşlara ve
kurumlara eşit uygulamaya" davet ediyor ve bir an önce Taksim Meydanı'nı
emekçilerin 1 Mayıs bayram kutlamalarına açmaya davet ediyoruz.
Bizler,
1 Mayıs'ın tam bir emek ve demokrasi şöleni içinde kutlanacağına yürekten
inanıyor, tüm hazırlıklarımızı buna göre yapıyoruz. Bizler ETUC üyesi TÜRK-İŞ,
DİSK ve KESK olarak...Meslek örgütleri TMMOB, TTB, eczacılar, diştabipleri,
serbest muhasebeciler olarak...Sol, sosyal demokrat, ilerici, devrimci,
sosyalist, demokratik sol siyasal partiler olarak...Demokratik kitle örgütleri,
sivil toplum örgütleri, dergi platformları, insan haklarını savunanlardan
çevreci örgütlere kadar 57 kuruluş emeğin bayramı hazırlıklarımızı
sürdürüyoruz. Toplanma yerlerimizi ŞİŞLİ - ŞİŞHANE ve DOLMABAHÇE olarak
belirledik.
Dolmabahçe'den
TÜRK-İŞ, Şişli'den DİSK, Şişhane'den KESK olarak yürüyeceğiz. Bizlerin
arkasından belirlenen örgütler yürüyeceklerdir.Bu bölgelerde toplanma
saatlerimiz 10.00 - 11.00 arası olarak belirlenmiştir.Her üç koldan da saat
11.00'de hareket edilerek Taksim'de aynı anda
buluşulacaktır.Konfederasyonlarımızın ve katılımcı örgütlerin, genel başkan ve
yöneticilerinin, milletvekillerimizin oluşturduğu heyet tarafından
Kazancı Yokuşu ve Taksim Anıtı'na çelenk konulacak, saygı duruşu yapılacaktır. Saat
13.00'de ellerinde karanfillerle yüz binlerce emekçinin alana girişinin
tamamlanması için yürüyüş sıraları bütün yolu kapsayacak genişlikte
düzenlenecektir.Ellerimizdeki karanfillere dillerimizdeki özgürlük türküleri
emekten yana sanatçılarımızın tarafından eklenecektir. 2008 1 Mayıs'ında
emeğin, emekçilerinin taleplerini içeren "topluma sesleniş"
açıklamalarının ardından kutlamalar tamamlanacaktır. Alan, katılımcı tüm
örgütlerin yanlarında getirdikleri çöp torbaları ile temizlenecektir.
İstanbul'da
üç konfederasyonumuza bağlı tüm şube başkanları ve işyeri temsilcileri ile
toplantılar yapılmış, hazırlıklar kontrol edilmiştir. Herkesin nasıl ve nerede
yürüyeceği, araçların park yerleri belirlenmiştir. İstanbul dışından Ankara
dahil olmak üzere ülkemizin Marmara-Trakya bölgelerinden tüm üyelerimiz
otobüslerle İstanbul'a geleceklerdir. Şu ana kadar binlerce otobüs rezervasyonu
yapılmıştır. Taksim Alanı'nda 1 milyon kişiye ulaşabilecek ses düzeni anlaşması
yapılmıştır. Bugünden başlamak üzere bütün İstanbul bez afişlerimiz ile
donatılacak, çiçek bahçesine dönüştürülecektir. 26 / 30 Nisan tarihleri
arasında tüm İstanbul alanlarında on binlerce bildiri dağıtılarak 1 Mayıs
kutlamalarına davet edilecektir. İnanıyoruz ki, her şey düşündüğümüz ve
planladığımız gibi geçecektir."
b) Hükümetin Tutumu ve Açıklamaları :
28 Nisan 2008 - Bakanlar Kurulu toplantısının ardından açıklama yapan Hükümet
Sözcüsü Cemil Çiçek, 1 Mayıs kutlamalarıyla ilgili sendikaların sağduyulu
olması gerektiğini söyledi. Çiçek "Sendikalarımız yasal yollardan bu
kutlamaları yapabilirler. Her türlü kolaylığı da gösteririz. Bazı
sendikalarımız devletin belirlediği yerlerde bunları yapacaklar. Bu onların
hakkıdır. İnsanlar için bu günler endişe kaynağı olmamalıdır. Sıkıntı Taksim
ısrarından kaynaklanıyor. Bir yer uygun görülmüyorsa, bu noktada ısrar doğru
değil. Kim nasıl kutlayacaksa başka meydanlarda da kutlayabilir." Dedi.
30 Nisan 2008 - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, bakanlıktaki Üçlü
Danışma Kurulu toplantısının ardından 1 Mayıs kutlamalarına ilişkin
açıklamalarda bulundu ve "Şu ana kadar yaptığımız değerlendirmelerde hükümetin
1 Mayıs ve özellikle Taksim'le ilgili değerlendirmesinde bir değişiklik yoktur"
Dedi.
c) İstanbul Valiliği'nin 1 Mayıs Sürecindeki Tutum ve
Açıklamaları :
Türk-İş, DİSK ve KESK'in 1 Mayıs İşçi Bayramı'nı bu yıl Taksim
Meydanı'nda kutlama yönündeki kararına İstanbul Valisinden tepki geldi. Vali Muammer Güler,
Taksim Meydanı'nın toplantı ve gösteri yürüyüşleri için tespit ve ilan edilmiş
yerler arasında bulunmadığını, Taksim'in büyük katılımlı kutlamalar için
güvenli bir alan olmadığını belirtirken, kanunsuz toplanmaların ise güvenlik
güçleri tarafından zorla dağıtılacağını söyledi. 1 Mayıs kutlamalarına ilişkin
İstanbul Valiliği'nde basın toplantısı düzenleyen Güler, kentte toplantı ve
gösteri yürüyüşleri için tespit edilmiş meydanlar olduğunu belirterek,
sendikalara ve sivil toplum kuruluşlarına çağrıda bulunarak, bunları söyledi:
"Gelin 1 Mayıs'ı bu
belirttiğim meydanların istediğiniz birinde veya her birinde ayrı ayrı
yapabilirsiniz. Çağlayan'da, Kazlıçeşme'de, Kadıköy'de ve Kartal'da yapmaları
için kendilerine bu alanları tahsis etmeye hazırız. Ancak Taksim Meydanı,
toplantı ve gösteri yürüyüşleri için tespit ve ilan edilmiş yerler arasında
değildir. Siyasi partiler için de tahsis edilmemektedir. Ayrıca Taksim, büyük
katılımlı kutlamalar için de güvenli bir alan değildir, güvenlik riski
taşımaktadır. Trafik açısından ve genel hayatın olumsuz etkilenmesi açısından
da uygun değildir. Bu nedenle herhangi bir kutlama için de tahsisi mümkün değildir.
Güler, Taksim'e gelişle
ilgili sendikaların yaptığı açıklamalarda belirtilen yerlerin de İstanbul'da
genel hayatı olumsuz etkileyecek nitelikteki yerler olduğunu, "Taksim'e
Dolmabahçe'den, Şişhane'den ve Şişli-Mecidiyeköy'den yürünüleceğini" hatırlatarak,
böyle bir yürüyüşe izin verilmesinin mümkün olmayacağını, böyle bir yürüyüşün
İstanbul'un tamamını kilitleyeceğinin ise "izahtan vareste" olduğunu
söyledi. Güler, Dolmabahçe yolunun kilitlenmesinin sahil yolunu,
Şişli-Mecidiyeköy'den gelinmesinin bütün E-5'i, Şişhane'den gelinmesinin de
tarihi yarımadayı ve alan yolunu kilitleyeceği için böylesine bir genel hayatın
olumsuz etkilenmesine izin verilmesinin mümkün olmadığını bildirdi.
Her yıl yapıldığı gibi
Kazancı Yokuşu'nda toplanılarak, Atatürk Anıtı'na ve Kazancı Yokuşu'na çiçek
bırakılması, saygı duruşunda bulunulması uygulaması devam ettiğini belirten
Güler, "Bu sene de sendika yöneticilerinin ve temsilcilerinin burada saygı
duruşunda bulunmalarına ve çiçek bırakmalarına elbette izin verilecektir. Buradaki
etkinliği yapsınlar sendikalarımız ve daha sonra da kanunen belirtilen yerlerde
mitinglerini düzenlesinler" diye konuştu.
Resmi Gazete'de yayımlanan
Bakanlar Kurulu kararı ile 1 Mayıs'ın "Emek ve Dayanışma Günü" ilan
edildiğini ve bu konunun da en iyi şekilde değerlendirilmesi için Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığının görevlendirildiğini anımsatan Güler, "Ancak
söylemek istediğim bir diğer husus, Taksim'de 1 Mayıs günü herhangi bir şekilde
toplantı yapılmasının mümkün olmadığı yönündedir. Esasen Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanunu'nda, İstanbul'da toplantı yapılacak, miting yapılacak veya
yürüyüş yapılacak alanlar ve güzergahlar aynı Kanun'un 6. maddesine göre tespit
ve ilan edilmiştir. İstanbul'da Çağlayan Meydanı, Kadıköy Meydanı, Kazlıçeşme ve
Kartal meydanları toplantı ve gösteri yürüyüşleri için tespit edilmiş
meydanlardır" dedi.
Geçen yıl yaşanan kötü
görüntüleri yaşamak istemediklerini dile getiren Muammer Güler,
"Ancak şunu da bilmek gerekir; güvenlik güçleri kanunsuz bir toplantıyı
dağıtmak durumundadırlar. O bölgedeki güvenlik amirleri kanunsuz toplantı ile
ilgili gerekli ikazlarını yapacaklar ama bu ikazlara uymayanlar yine kanun
gereği, gerektiğinde zorla dağıtılmak zorunda kalınacaktır. Güvenlik güçlerini
bu tür zorla dağıtma mecburiyetinde bırakmamalarını istiyoruz" uyarısın da
bulundu.Güler, oraya kanunsuz toplantı ve yürüyüş için gelenlere güvenlik
güçlerinin izin vermeyeceklerini ve buna da uymadıkları takdirde zorla
dağıtılacaklarını belirterek, herkesi bu konuda itidale davet etti.
Vali Güler, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun her türlü
kanunsuz toplantı ve gösteri yürüyüşünün suç olduğunu vurgularken,
"Kanunsuz toplantıya davet etmek de suçtur. Kanunsuz toplantı için
kışkırtma yapmak da suçtur. Bu nedenle geçtiğimiz haftadan itibaren Taksim'de
toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılması için davette bulunan yetkililer hakkında
Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur. 2911 sayılı Kanun'un 28.
maddesi, yasak toplantılara davetin suç olduğunu öngörüyor. Aynı Kanun'un 4.
maddesinde de bununla ilgili cezalar öngörülüyor. Cumhuriyet Savcılığına bu
konuda suç duyurusunda bulunulmuştur. Bu tür toplantı ve gösteri yürüyüşlerine
davet eden her türlü afiş ve diğer belgelere de izin verilmeyecektir" diye
konuştu.
Güler, ayrıca 28. madde
de, yasaklanmış veya izin verilmemiş toplantılar veya gösteri yürüyüşlerine
iştirakin de suç sayıldığını belirtildiğini aktararak, "Yani böyle bir yürüyüşe
katılmak da kanunen suç teşkil etmektedir" dedi.
Güvenlik güçlerinin
yaptığı değerlendirmeler ve ellerindeki istihbarat raporlarına göre, marjinal
grupların, illegal örgütlerin ve bölücü örgütlerin 1 Mayıs günü Taksim'de
düzenlenmek istenen toplantıda veya gösteri yürüyüşlerinde provokatif eylemler
yapacakları, güvenlik güçleri ile çatışmaya girişecekleri, taşlı sopalı,
molotofkokteyli ve gerektiğinde silahlı bir tarzda bu eylemlerini sahneye
koyacakları, gerginliği bu toplantı üzerine bina edecekleri tespit edildiği
kaydetti.
Güler, yürüyüşlerin
arkasına sığınarak, bu zemini fırsat bilerek, geçmişte yaşanan olumsuz olayları
aynen sahneye koyma hazırlıkları olduğunu öne sürerek, sendikaların bu konuda
dikkatli olmaları için uyardı. "Bir kere İstanbulluların bu konuyu
bilmesini istiyorum. Marjinal gruplar böylesine bir yürüyüşü, toplantıyı fırsat
bilerek bu şekildeki provokatif eylemlerini harekete geçirecektir" diyen
Güler, "Bununla ilgili elimizde tespitler vardır ve bu tespitlere göre de
gerekli tedbirlerimiz planlanmıştır. Geçmişteki hadiselerin bir rövanş
zihniyeti ile yeniden gündeme getirilmesi söz konusudur. Bu, İstanbul'da genel
hayatı olumsuz etkiler, İstanbul'un imajına zarar verir. İstanbul bir marka
şehirdir. İstanbul'un özellikle ticari ve turizm potansiyelini büyük ölçüde
etkiler ve bu kente büyük ölçüde zarar verir" diye konuştu.
Güler, "Güvenlik
güçleri ile vatandaşımızı karşı karşıya getirmeyecek, evlerin, araçların
tahribine yol açmayacak, geçmişte yaşanan sıkıntıların tekrar gündeme gelmesine
yol açmayacak, gerginlikleri tırmandırmayacak bir yaklaşımla 1 Mayıs'ın artık
İstanbul için kabus olmaktan çıkarılmasını da arzu ediyoruz" dedi.
Taksim'de kutlama
yapılması ihtimaline karşı ne kadar polisin görev yapacağının sorulması üzerine
de Güler, İstanbul'da İçişleri Bakanlığı ile gerekli koordinenin kurulduğunu,
dışarıdan yeteri kadar emniyet görevlisi takviyesi yapılacağını ve yeteri kadar
gücün orada bulundurulacağını, devletin her zaman gücünün yeterli olduğunu
kaydetti.
Muammer Güler,
geçen yıl orantısız güç kullandığı gerekçesiyle polisin tavrı eleştirildiğini,
bu konu da görüşlerinin sorulması üzerine şunları ifade etti:
"Polisimiz kanunun
kendilerine verdiği sınırlar içerisinde orantılı bir güç kullanımı yoluna
gidecektir. Polisimiz hiç kimseye durup dururken müdahale etmeyecektir. Ancak
sendikaların söyledikleri yerlerde yapılacak toplantı kanunsuz bir toplantıdır.
Kanunsuz toplantıya gelenler, oradaki güvenlik amiri tarafından ikaz
edilecektir. Dağılmamakta ısrar edenlerle ilgili de orantılı güç kullanılarak
elbette ki dağıtılacaktır. Oraya gelenler özellikle güvenlik güçleri ile
çatışma amaçlı, belli bir yere zorla girme amaçlı davranırlarsa elbette ki
polisin orantılı gücü söz konusu olacaktır. Güvenlik güçlerini böyle bir zor
kullanma mecburiyetinde bırakmamalarını rica ediyorum."
2)
1 MAYIS GÜNÜ YAŞANAN OLAYLAR :
Heyetin Olay Yerine
İntikalinden Önce Gerçekleşen Olaylar:
Toplanma yeri olarak Şişli Camisini duyuran sendikalar ve diğer
örgütler, sabahın erken saatlerinde toplanmaya çalıştı. Ancak polis saat 5:30
dan başlayarak, sıkı güvenlik önlemleriyle ve barikat kurarak Mecidiyeköy'den
itibaren grupların yürümesini engelledi. Bireysel olarak Şişli Camisi'ne kadar
gelen gruplara ise saat 8:00 dan itibaren gazlı ve coplu müdahalede bulunuldu.
Şişli Abide-i Hürriyet Caddesi Nakiye Ergül Sokak'taki DİSK Genel
Merkezi binasındaki kalabalığa sabah 6:30 da gaz bombaları ile müdahale
gerçekleştirildi. Daha sonra da DİSK binasına giden bütün yollara polis
barikatı kurularak büyük küçük hiçbir grubun bina önünde toplanmasına izin
verilmedi. Geceyi binada geçirenlerden oluşan gruba ise 4 defa polis müdahale etti.
Heyetin Şahitliğinde
Gerçekleşen Olaylar :
Sabah saat 08:15 sıralarında heyet olarak Taksim Meydanına gelindiğinde meydanın
her taraftan polis tarafından kapatıldığı ve meydanda yaya ve araç geçişine
müsaade edilmediği görüldü. Sadece Harbiye tarafına yönlenen ana yol araç trafiğine
açık bırakılmıştı. Gezi Parkının ise sayılarının 2000 civarında olduğu
açıklanan askeri birlikler ile dolu olduğu Heyetimizce tespit edilmiştir.
Taksim'de gece 03:00 ten itibaren barikatlar kurularak polisin konuşlandığı
yine askeri birliklerin de sabah erken saatlerden itibaren konuşlandığı resmi
ve sivil kişilerce belirtilmiştir. 12 farklı şehirden çevik kuvvet polisinin
takviye edilerek İstanbul'da görevlendirildiği de belirtilmektedir.
Taksim Meydanı etrafında özellikle İstiklal Caddesi üzerindeki
işyerlerinin çoğunlukla kapalı olduğu tespit edilmiştir. Özellikle işi ve evi
Mecidiyeköy- Taksim-Beyoğlu hattında olanların işlerine ve evlerine gidemedikleri,
bir kısmının zorluklar ve risklerle bunu başarabildikleri görülmüştür. Kabataş,
Kadıköy, Beşiktaş ve Karaköy vapur seferleri (14:00'a kadar), Eminönü-Kabataş
tramvay hattı (16:00'a kadar), Kabataş-Taksim füniküler hattı, Taksim-
Mecidiyeköy metro hattı iptal edilmiş, köprüde uzun kuyruklar oluşmuş, 66 ilk
ve ortaöğretim okulu güvenlik gerekçesi ile tatil edilmiştir.
Mecidiyeköy, Şişli, Osmanbey, Tarlabaşı, Okmeydanı, Kasımpaşa'dan
toplanarak Taksim'e yürümek isteyen gruplara polis biber gazı ve tazyikli su
ile anında müdahale etti. 10 kişiden fazla olan her topluluğa bazen uyararak
bazen uyarmaksızın gaz bombası ile müdahale edildi.
DİSK binası önünde açıklama yapan ve Taksim'e yürümekten vazgeçtiklerini
belirten 100 kişilik grup Halaskargazi caddesi üzerinden Osmanbey metro
durağına hareket etti. Zaman zaman müdahaleye maruz kalan grup, CHP Şişli
binası önünde yürüyüşünü bitirdi.
Osmanbey'e kadar gelebilen göstericilerle polis arasında yer yer
çatışmalar yaşandı. Göstericiler bilye, sapan ve kaldırımdan söktükleri taşları
kullanırken; Polis gaz bombası ve tazyikli suyla kısa sürede grupları dağıttı.
Şişli Etfal hastanesi'ne yaralı taşıyan ambülansın
Gaz bombaları hiçbir ölçü tanınmadan ve ilk başvurulan araç olarak ve
çok yoğun olarak kullanıldı, eylemle ilişkili ilişkisiz herkes gazdan
etkilendi. Gazdan özellikle işine ve evine ulaşmak isteyen kişilerle
işyerlerini açabilmiş esnaflar etkilendi.
11:30 sularında Taksim
meydanına oteller bölgesinden toplanıp THY bürosu önünde ve Elmadağ
istikametinden gelen yaklaşık 500 kişilik TKP pankartı açmış olan bir grup,
uzun süre polisle yaptığı görüşmeler sonucu Harbiye tarafına doğru çatışmasız
bir şekilde geri çekildi. Bundan kısa bir süre sonra yine aynı mevkide toplanan
30 kişilik Halkın Kurtuluşu Partisi pankartlı grup yaklaşık 100 kişilik bir
polis kuvvetince sarıldı. Kısa görüşmenin ardından polis coplar ile zaten
sardığı 30 kişiyi darp etmeye başlamıştır. Çevre bina sakinlerinden bu olaya
tepki de gözlemlendi.
Yine aynı bölgede
ara sokaklardaki gözlemimiz sırasında yaşları 15 civarında olan göstericilerin
yerdeki parke ve granit taşları sökerek topladığı ve polise atmak için
beklediği ve müdahalelerde ise attığı gözlemlendi. Aynı bölgedeki otellerin
görevlilerinin ise göstericilerden çekinerek ve kollayarak onlar azalınca aynı
taşları görevlilerince toplatarak sakladıkları gözlendi.
Bu bölgedeki
olaylar sırasında göstericilerden veya polisten vatandaş ve işyerleri ve
meskenlere yönelik bir tavır veya saldırı gözlemlenmedi.
İstiklal Caddesi üzerinde caddeden Taksim Meydan girişin kapatıldığı ve
caddenin Galatasaray ve bazı sokak başlarında grup grup polis tarafından
kesildiği ancak saat 11:30 sıralarında bir grup göstericinin pankart açarak ve
sloganlarla Taksim Meydanına doğru yürüdüğü görüldü. Bu yürüyüşü polis
barikatına ve panzere yaklaşık
3) HEYET ÜYELERİNİN YAPTIĞI GÖRÜŞMELER :
a) Şişli Etfal Hastanesinin sokağındaki İsmini Vermek
İstemeyen Taksi Durağı elemanı ile Yapılan Görüşme:
"Göstericiler
kaldırım taşlarını sökerek polise saldırdılar ve poliste kendilerine gaz
bombası atarak karşılık verdi. Hastanenin ana giriş kapısı yanındaki kantinde
sabah saatlerinden itibaren göstericiler toplanmıştı. Zamanla göstericilerin
sayısı arttı. Polis göstericileri dağıtmak için hastane bahçesine girdi. Kısa
süreli bir arbede yaşandı. Polisin gaz attığı yer bu hastanenin üst girişindeki
kantindir. Ben bunu gördüm. Benim bulunduğum yerde göstericiler ve polis esnafın
canına ya da malına herhangi bir saldırıda bulunmadı. Ağır gazdan etkilenmemiz
dışında herhangi bir mağduriyetimiz yoktur."
b)Şişli Etfal Hastanesinin sokağındaki İsmini Vermek
İstemeyen Esnaf ile Yapılan Görüşme:
"Polis
göstericiler sabit dururken saldırıda bulunmadı. Göstericilerin tavırları ve
taşlı saldırıları üzerine gazlı bomba ile karşılık verdi."
c) Acil Girişindeki Kantin Görevlisi ile Yapılan
Görüşme:
"Acil önünde gaz
patlatılmasından kantinde olanların ve içerdeki hastaların çok etkilendiler."
d) DİSK binasında Görüşülen Sendika Üyesi Bir İşçi ile
Yapılan Görüşme:
"Sabah 6'da
otobüslerimiz yeni gelmişti. Karakolun orda arkadaşlarımız Ankara'dan gelmiş
otobüsten iniyorlardı. Birkaç defa "müdahale edeceğiz" diye uyardılar. Ben de "müdahale
edilecek bir durum yok" dedim. "Yolu açın" dedi ben de "tamam" dedim ama hemen
bastılar suyu. Emniyet güçlerine dedik ki "bari ambulansı açın adam ölüyor."
Emekli bir vatandaş rahatsızlanmıştı. Basına da çıktı vatandaş. Görevli bana
"ben onu tanıyorum ona bir şey olmaz" dedi. Ama her iki-3 kişiyi gördüklerinde
hemen müdahale ediyorlardı "devletin gücü budur" diye."
e) Şişli Etfal Devlet Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Ali
İhsan Dokucu ile Yapılan Görüşme:
"Hastanem
olayların dekoru olarak kullanıldı bundan muzdaripiz. İddia edildiği gibi acil
servise gaz bombası atılmış değildir. Olayların cereyan ettiği sırada ben
ameliyattaydım ve dışarıdan gelen personelim acil servisin içine gaz girdiğini
belirttiler. Ancak bu dışarıda atılan gazların hava sirkülasyonu sebebiyle acil
servise girmiş olmasından başkası değildir. Biz her zaman acilden hastane
işlerine bir hava sirkülasyonu olduğunu biliyor ve yaşıyorduk. Dolayısıyla acil
önünde patlayan bir gaz bombasının oluşturduğu hava kitlesi acilden içeriye
doğru hava akımıyla geldiğini tespit ettik.
Bir de yaralandığı için hastaneye getirilen bir polis memurunun
yanlışlıkla belindeki gaz tüpünün üzerine oturması sonucu patlayan tüpün
yaydığı gaz vardır ki gazdan en çok etkilenen yine memurun kendisidir. Medyada
bu kadar tufan kopartılmasına karşın hiç kimse gelip benimle görüşmemiştir.
Valinin açıklamasına konu olan bilgileri bizzat ben verdim. Göstericilerin
hastane içinde toplanmaları tartışılmıyor ama polisin hastanede konuşlanan
göstericileri dağıtması tartışılıyor."
f) Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖDP) İstanbul İl Başkanı
Sinan Tutal ile Yapılan Görüşme:
" 1Mayıs günü
saat 14:00 sularında ÖDP il binamız
polis saldırısına uğramıştır. İddia edildiği gibi polisleri içeriye çekmeye
yönelik bir girişimimiz olmamıştır. Polis direk merkezimize saldırmış, merkezimizde
bulunan insanlara gaz, cop ve plastik mermi kullanmıştır. Olaylarla ilgili
hemen suç duyurusunda bulunduk. Önümüzdeki günlerde adli başvurularımızda
olacaktır. Gözlemlerimize göre polis darp ettiği kişileri gözaltına almaktan
kaçınmış hatta 2 arkadaşımızı darp ederek gözaltına almışlar ve fakat resmi
gözaltı prosedürlerini yerine getirmeksizin Beyoğlu'nun arka sokaklarında
salıvermişlerdir. Eğer il merkezimizde camları kırarak havalandırma yoluna
gitmesek gaz nedeniyle zaiyatımız çok daha yüksek olabilirdi. 2 si plastik
mermi, 5 i job ve tekme darbesiyle, 18 de ağır gazdan olmak üzere 25 kişi il
binamıza yapılan müdahalede hastanelik olmuştur. Binadaki hasar ve yaralılarla
ilgili adli tespitleri yaptırdık ve raporları hazırladık yakında bu bilgileri
kamuoyu ile paylaşacağız."
g) DİSK
Başkanı Süleyman Çelebi :
"Biz bu 1 Mayıs'ta
da geçen sene de olumsuzluklar yaşadık yani yine bir sürü engelle karşılaştık. Bu
1 Mayıs'ta da Taksimde olma irademizi geçen seneden ayrı olarak bu sefer Türk-İş
ile beraber gerçekleştirdik. Burada 4 örgütüz; DİSK, KESK, Türk-İş ve
Hak-İş bunlar Avrupa sendikaları konfederasyonları ve aynı zamanda dünya
sendikaları konfederasyonu üyesiyiz. Bazen iradeyi bu 4 örgüt olarak koyarız
ayrı ayrı. Bazen ortak kullanırız. Biz 1mayıs öncesinde 4 başkan bir araya
geldik ve Taksim'de beraber kutlama kararı aldık. Bu süreç böyle işledi ve
sonra en son genel sektelerle Türk-İş'te toplantı kararı aldık ve Hak-iş
gelmedi. Farklı düşünebilirler kendi takdiridir. Bunlar kendi siyasal ve
sendikal alandaki tercihidir. Biz bunu ilan ettik "Taksimde yapacağız" diye. Sonrasında
Başbakan ve İçişleri Bakanıyla görüştük. Sonrasında Taksim dışındaki her alan
olur ama Taksim olmaz dendi. Halbuki oralarda çok farklı etkinliler yapılıyor
yılbaşı kutlamaları polis günü kutlamaları ve çeşitli sportif faaliyetler
yapılıyor. Biz de 1 Mayıs'ın anlamı açısından Taksim en önemli merkezimiz.
Kazlıçeşme'de yapmak istemedik. AKP mitingini orda yapmış olabilir. Biz de zaman
zaman Kadıköy'de yaptık başka alanlarda da yaptık ama burada bizim demokrasi
sürecimizle alakalı bir durum olduğu için. Bu bir rövanş alma değildi, bir
çabanın bir yeniden dönüşümün ve gerçekten demokrasimizin tüm kurumlarıyla
çalışılabilmesinin dönüm noktasıydı. Demokrasi dışı çözüm arayan yaklaşımlar
vardı. Çünkü bu 77 katliamı basit bir katliam değil ondan sonra Kahramanmaraş,
Çorum ve Sivas'ta yaşanlar şimdi bütün bunlara bakıldığında bir provokasyon
yapılıyorsa zaten her yerde yapılıyor ve düğmeye basılıyor. Bunun tam
engellenmesinin yolu örgütlü güçlerin bu ve benzeri taleplerinin doğru bir
şeklide yansıtılmasıdır. Görüşmelerde bizim önümüze konan provokasyon verileri
vardı. En son emekçi kadınlar gününde de Sıhhiye için yapmışlardı. İşin Kadıköy'de
Sıhhiye'de olmasıyla alakalı olarak NATO için bir yürüyüş yapmıştık aynı şey
olmuştu bizim 1mayıs açısından provokasyon duyumu olmayan günü yok madem bu
kadar duyumlar alınıyor bunu gözlemlemek de onların görevi. Dolayısıyla biz bu
açıdan daha kararlı bir duruş sergiledik ve o akşam 750 arkadaşımız buraya
geldiler ve burada kaldılar ve bunların hepsi bizim üyelerimiz ve sabahın 6'sında
ilk saldırı oldu. Bunu şunun için söylüyorum. Bize karşı olan bazı medya
grupları ve bazı camilerde DİSK'ten taş atıldı o nedenle müdahale edildi dendi.
Ben de diyorum ki 6-7 itibariyle taşlı sopalı tahrik edici bir şey varsa ben DİSK
başkanlığından ayrılırım. Böyle bir şey yok. Ama tabi burası doldukça pet
şişeleri filan atıldı ama bizim başlattığımız sabah sabah yüzlerini yıkamaya
giden insanların başlattığı bir şey değil. Gruplara müdahale ettiler ama
hepsini içeriye tıktılar ve sürekli tazyikli su ve gaz bombası atıldı. Pet şişe
atılmasını elbette doğru bulmuyorum. Ama bu bizim sabahın köründe başlattığımız
bir iş değil vali bey de sürekli söylüyor. Görüntü alınmış buradan pet şişe atılırken
ama her taraftan su atılıyor içerde herkes gazdan sıkışmış ve feryat oluyor.
İkiz kulelerde ki insanların feryatları gibi yaşandı. Buraya sızanlar olmuştur
aslında sızanlar da değil dışardan içeriye ittiriyorlar. Dolayısıyla biz 41
yıllık bir örgütüz tarihimizde ilk defa böyle bir olayla karşı karşıya kaldık
içeri polis girdi diyorlar ama içeriye değil kapıdan kırdığı camdan gaz sıktı. Patlamamış
bir gaz bombasını savcıya götürüyoruz polise götürüyoruz almıyorlar. Bulduğunuz
zaman hemen teslim edin diyorlar ama kabul etmiyorlar. En vahimi şu savcıya
götürdü arkadaşlar elinde poşetle savcı hemen " çık çık dışarı" diyor.
Sonrasında neyse ki bir tutanakla sonra veriyorlar. En vahimi polis bunu teslim
alırken bomba imha ekibiyle imha ediliyor. Böyle bir hikaye yaşıyoruz. Çağdaş
toplumlarda bir an için yasaya aykırı bir durum varsa bile öncelikle uyarı
verilir, sabredilir bir daha uyarı verilir sabredilir konuşulur ama burada
böyle bir şey yok. Sokakta 10 kişiyi görüyorlar "dağılın" diye uyarı veriyorlar
"gidiyoruz işte" denildiği anda gaz verilmeye başlanıyor. Sokaktan geçen
adamlara "şuradan geçme şuradan geç" diye davranılıyor. Her taraf gazla
dolduruldu. Uyarılır, uyarılır, uyarılır, konuşulur ve sonrasında böyle bir
uygulama yapılır. Önceden potansiyel böyle bir grup varsa da önceden tedbir
alınır. Zaten böyle gruplar hep biliniyor. Şu andaki gibi teknolojik açıdan yeterli durumda değilken
bile daha önceden hangi evden bu toplantıya katılacak kişiler biliniyordu.
Şimdi de provoke edecekler biliniyorsa ve bir şey yapılmıyorsa burada sorun var
demektir. O nedenle bizim açımızdan 1 Mayıs süreci gerilimli yaşandı. Yaşanmasa
iyiydi bu iş uygar çağdaş ilişkilerle iyi olabilirdi. Şöyle bir şey var
Türkiye'nin değil her ülkenin gerçeği her ülkenin radikal grupları var. Bu yeni
bir şey değil. Bunlar her yıl var bizi eleştiren hakaret edenler de var bu işin
doğası ama özgürce kutlanabilirdi. Bundan mahrum kaldık şimdi yeni gündemimize
dönmemiz lazım yeni yasalar var; sendikalar yasası var, istihdam paketi, kıdem
tazminatı var, bunların üzerinin kapatılmaması için normal gündemimize dönmeye
çalışıyoruz."
h) İstanbul Valiliği ile 1 Mayıs olayları hakkında görüşme
talebimiz yazılı ve sözlü olarak iletilmiş 3 gün süre ile beklenildiği halde
görüşme talebimiz olumlu yanıtlanmamıştır.
i) İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Amirliği
ile yapılan görüşme ile yaralanan polis memurlarına ulaşılmaya çalışılmış ancak
görüşme talebimiz olumlu sonuçlanmamıştır.
j) İstanbul Emniyet Müdürlüğünün 1 Mayıs Olayları İle
İlgili Beyanları :
1 Mayıs 2008
Tarihli İl Kriz Merkezi Basın Açıklaması : "1 Mayıs 2008 Günü İlimizde yapılan yasadışı
gösterilerde saat: 13.00 itibariyle yaralanan 6 Polis Memurundan
"Devletin Sopası"
Başlıklı Gazete Haberine Açıklama : "03.05.2008 günü bir gazetede "Devletin
Sopası" başlığı altında gerçeği yansıtmayan bir habere yer verildiği
görülmüştür. 01 Mayıs 2008 günü Taksim Meydanında yapılmak istenen yasadışı
gösterinin önlenmesi amacıyla resmi ve sivil polisler görevlendirilmiştir. Söz
konusu haberdeki görevliler, polise mukavemet eden, sapan, taş ve sopalarla
saldıran yasadışı göstericileri içlerine girip tespit edebilmek ve müdahale anında
da suç aletleri ile birlikte yakalamak amacıyla görevlendirilmişlerdir. Görevlilerin
ellerinde görülen sopaların bir kısmı vatandaşlar tarafından bulunarak teslim
edilen, bir kısmı da göstericilerden elde edilen ve muhafaza altına alınma
anıyla ilgili kısa bir enstantanenin bir fotoğraf karesi ile sivil polislerin
sopa ile görev yaptığı izleniminin sunulması kamuoyunu yanlış
bilgilendirmektir. Bazı gazetelerde görevlilerin göstericilerin ellerinden sopa
alırken çekilen fotoğraflar da yayınlanmıştır. Sivil polislere yaka kartı
takma uygulaması, gerektiğinde kendilerini resmi polislere tanıtma amacı
taşımaktadır. Kamuoyunun bilgisine sunulur.03.05.2008"
B. TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ HAKKI, ULUSAL VE
ULUSLAR ARASI MEVZUAT VE KARAR ÖRNEKLERİ:
1- 1982 ANAYASASI "Toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkı" başlıklı 34. maddesinde : "Herkes, önceden izin
almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına
sahiptir.
Toplantı ve
gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve
usuller kanunda gösterilir." Denilmektedir.
2- 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Kanunu "Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı" başlıklı 3.maddesinde: "-
Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve
saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir..." denilmektedir.
- Yasa gereğince Toplantı ve gösteri
yürüyüşü yeri ve güzergahı hususunda Valilere yetki verildi (md.6)
- Vali, milli güvenlik, kamu düzeni, suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak
ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli bir toplantıyı suç işleneceğine
dair açık ve yakın tehlike mevcut olması halinde yasaklayabilir.(md:17)
- Yetkili makamın belirlediği yerler
dışında gösterinin yapılması
- Patlayıcı maddeler veya her türlü
kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli
veya zincir gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı,
yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler veya her türlü sis, gaz ve
benzeri maddeler ile yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret
taşınarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır
giysiler giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya
kısmen bez vesair unsurlarla örterek toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma
ve kanunların suç saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha,
araç ve gereçler taşınarak veya bu nitelikte sloganlar söylenerek veya ses
cihazları ile yayınlanarak,
Yapılan
toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır.(md.23)
- Toplantı veya gösteri yürüyüşünün
dağıtılması usulü olarak ilgili amir, topluluğa Kanuna uyularak dağılmalarını,
dağılmazlarsa zor kullanılacağını ihtar eder. Topluluk dağılmazsa zor
kullanılarak dağıtılır. Güvenlik kuvvetlerine karşı fiili saldırı veya
mukavemet veya korudukları yerlere ve kişilere karşı fiili saldırı hali
mevcutsa, ihtara gerek olmaksızın zor kullanılır. Denilmektedir.
- Toplantı ve gösteri yürüyüşüne silah,
araç, alet veya maddeler veya sloganlarla katılanların bulunması halinde bunlar
güvenlik kuvvetlerince uzaklaştırılarak toplantı ve gösteri yürüyüşüne devam
edilir. Ancak, bunların sayıları ve davranışları toplantı veya gösteri
yürüyüşünü Kanuna aykırı addedilerek dağıtılmasını gerektirecek derecede ise
yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.(md. 24)
- Topluluk içinde suç işleyenleri ve
suçluları yakalamak için emir ve ihtarların yapılmasına gerek yoktur.(md.25)"
denilmektedir.
3- Polis
Vazife Ve Salahiyet Kanununda "Polisin zor kullanma yetkisi" başlıklı
16.maddesinde: " Polis, görevini
yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak
ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma
yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri
etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedeni kuvvet,
maddi güç ve kanuni şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir. İkinci
fıkrada yer alan;
a) Bedeni
kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya
kullandığı bedeni gücü,
b) Maddi güç;
polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedeni kuvvetin dışında
kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fiziki
engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını, ifade eder.
Zor kullanmadan
önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor
kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde
bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir..." denilmektedir.
Konya İdare
Mahkemesinin 30.04.2003 gün ve K.2003/596 sayılı kararında "...anılan yerin
önceden miting alanı olarak belirlendiği, bu sebeple şehir içi olmasının tek
başına asayiş ve trafik yönünden engel olmayacağı, ayrıca yasaya göre asayişi
sağlamanın idarenin görevi olduğu, anılan miting yönünden kamu güvenliğini
ihlal edecek somut-nesnel veriler sunulamadığı bu sebeple, kamu düzeninin
ihlali yönünde ileri sürülen karinelerle alınan tedbirin orantılı olmadığı..."
gerekçesiyle işlem iptal edilmiştir.
4. Yukarıda ki yasa maddeleri ve karar dikkate
alınarak 1 Mayıs olaylarının yerel mevzuat açısından değerlendirilmesi;
- Taksim meydanı dışında Valiliğin önceden
yer belirlemesi hakkındaki kanuna göre yetki ve kararı bulunduğu, bu karara
karşı İdari yargıda iptal davası açılabileceği,
- Bu karara uymadan Taksim meydanında
gösteri yapılmak istenmesinin yasaya aykırılık teşkil ettiği,
- Valilik ve yetkili makamların kamu
güvenliği ve suç işleneceğine dair somut bilgi ve delillerinin olması halinde
toplantı ve gösteri yürüyüşünü kanunen yasaklayabileceği,
- Göstericilerin dağıtılmadan önce mutlaka
duyulacak şekilde uyarılmaları gerektiği, bu uyarı yapılmadan yapılan
müdahalelerin kanuna aykırı olacağı,
- Göstericilerin
molotoflama ve taşlı fiillerinin kanuna aykırılık oluşturacağı ve yukarıda
sayılan kanuna aykırı tüm fiillere karşı kolluk kuvvetlerinin kanuna göre zor
kullanma yetkisinin var olduğu,
- Topluluk içinde kanuna aykırı fiilde
bulunmadığı halde sırf bazılarının kanun dışı tavırları yapmaları halinde
sadece bu kişilerin etkisiz hale getirilmesi gerektiği belirtilebilir.
- Kolluk kuvvetleri personellerinden
bazılarının, zor kullanma yetkisini aştığı, bazılarının kişisel tatmin aracı
şeklinde önüne gelene cop vurduğu, gaz bombalarının aşırı ve ilgisiz kişi ve
yerlere de kullanılabildiği, bu şekilde amacın aşıldığı, zarar verdikleri,
kanuna aykırı fiil işlendiği anlaşılmaktadır. Ayrıca kanuna aykırı fiili yapan
kolluk kuvvetlerinin kendilerini tanıtıcı bilgilerinin (isimleri-sicil
numaraları) açıkça anlaşılamaması nedeniyle faili oldukları suçların üstünün
örtülebileceği değerlendirilmektedir.
5. İnsan Haklarını Ve Ana Hürriyetlerini Koruma
Sözleşmesi ve AHİM Kararları
(Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi) Toplantı özgürlüğü
başlıklı 11.maddesinde: "1. Her şahıs asayişi ihlâl etmeyen toplantılara
katılmak ve başkalarıyla birlikte sendikalar tesis etmek ve kendi menfaatlerini
korumak üzere sendikalara girmek hakkı dâhil olmak üzere dernek kurmak hakkını
haizdir.
2. Bu hakların
kullanılması, demokratik bir toplulukta, zaruri tedbirler mahiyetinde olarak
millî güvenliğin, âmme emniyetinin, nizamı muhafazanın, suçun önlenmesinin,
sağlığın veya ahlâkın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması için
ve ancak kanunla tahdide tabi tutulabilir.
Bu madde, bu
hakların kullanılmasında idare, silâhlı kuvvetler veya zabıta mensuplarının
muhik tahditler koymasına mâni değildir."
3. maddesinde : "Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya
da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz." Denilmektedir
OYA
ATAMAN/TÜRKİYE DAVASI Başvuru No:74552/01 Strazburg 5 Aralık 2006
"... AİHS'nin 3. Maddesinin ihlal edildiği
iddiası hakkında başvuran, gösteri yapan grubu dağıtmak için gözyaşı ve solunum
güçlüğü gibi fiziksel sıkıntılara neden olan "biber gazı" olarak da
adlandırılan göz yaşartıcı spreyinin kullanılmasından şikayetçi olmaktadır. ...
AİHM, yerleşik içtihadına göre AİHS'nin
3. maddesi alanına girmek için kötü muamelenin asgari ciddiyet seviyesine ulaşmış
olması gerektiğini hatırlatmaktadır. Bir muamele 3. madde uyarınca, uzun süre
kasıtlı olarak uygulandığı ve fiziksel ya da ruhsal derin acılara ve bedensel
lezyonlara neden olduğu takdirde "insanlık dışı" olur. Ayrıca, bir muamelenin
3. madde uyarınca "onur kırıcı" olup olmadığını araştırırken, AİHM, amacın
ilgili kişiyi küçük düşürmek ve aşağılamak olup olmadığını ve etkileri ile
birlikte değerlendirilen tedbirin, 3. madde ile bağdaşmayan bir şekilde
ilgilinin kişiliğine zarar verip vermediğini inceleyecektir (Bkz. diğerleri
arasında, Kudla-Polonya, no:
30210/96).
Öncelikle AİHM, "biber gazı spreyinin"
kullanılması sorununa eğilmektedir. AİHM Avrupa Konseyi ülkelerinin, taşkınlık
durumunda göstericileri kontrol etmek, hatta dağıtmak için kullanılan bu gazın,
Kimyasal Silah Sözleşmesi'nin (CAC) ekinde belirtilen toksik gazlar arasında
yer almadığını gözlemlemektedir. Ancak AİHM, biber gazının kullanıldığında,
solunum, mide bulantısı kusma, solunum yollarının tahriş olması, gözlerde
tahriş, kaşınma, göğüs ağrıları, dermatit yada alerji sorunları gibi
sıkıntılara neden olabileceğini not etmektedir.
Ancak AİHM, başvuranın gaza maruz
kaldıktan sonra olabilecek tehlikeli etkileri ortaya koymak amacıyla hiçbir
sağlık raporu sunmadığını tespit etmektedir. Yakalandıktan çok az bir süre
sonra serbest bırakılan ilgili, bir doktor tarafından muayene edilmesine
çalışmamıştır (Kılıçgedik-Türkiye,
no: 55982/00). Kısaca AİHS'nin 3. maddesine aykırı muamele iddialarını
destekleyici hiçbir delil unsuru ya da delil başlangıcı oluşturabilecek bir
belge bulunmamaktadır.Dolayısıyla AİHM, AİHS'nin 3. maddesinin ihlal edilmediği
sonucuna varmaktadır.
AİHS'nin 11. Maddesinin ihlal edildiği iddiası
hakkında
Başvuran, gösterinin ve gösteriden sonra
yapılması öngörülen basın açıklamasının polisler tarafından engellendiğinden
dolayı, ifade ve dernek kurma özgürlüğü haklarının ihlal edilmesinden şikayetçi
olmaktadır.... Hükümet, söz konusu toplantının, yetkili makamlara bildiri tebliğ
edilmeden yasadışı olarak düzenlendiğini ileri sürmektedir.... Hükümet ayrıca
diğer göstericilerle birlikte başvuranın dağılma emrine uymadığını not
etmektedir...
...gösterilerin en iyi şekilde yapılması ve
bütün vatandaşların güvenliğini sağlamak amacıyla makamların yasal gösteriler
için gerekli tedbirleri alma yükümlülüğünün bulunduğu ortaya çıkmaktadır...
AİHM,
devletlerin, sadece toplantı yapma hakkını korumakla kalmayıp, bu hakkı dolaylı
yoldan usulsüz bir şekilde sınırlandırmaktan da kaçınmalarının gerektiğini not
etmektedir. Son olarak AİHM, 11. madde koruma altındaki hakların
kullanılmasında kamu güçlerinin keyfi müdahalelerine karşı kişiyi koruma
amacını içeriyorsa, buna ek olarak bu hakların etkili bir şekilde
kullanılmasını sağlama pozitif yükümlülüğünü de kapsadığına kanaat
getirmektedir (Djavit An).
AİHM, ulusal
mevzuat hükümlerini göz önünde bulundurarak, halka açık gösterilerin
düzenlenmesi için hiçbir izne gerek olmadığını gözlemlemektedir. Olayların
meydana geldiği dönemde, yetkili makamlara yapılacak bildirinin olaydan yetmiş
iki saat önce yapılması gerekiyordu. İlke olarak benzeri düzenlemeler, AİHS
tarafından korunduğu şekliyle toplantı yapma özgürlüğüne gizli bir engel
oluşturmamalıdır. Kamu alanlarındaki her türlü gösteri günlük yaşamın devamı
için bir takım düzensizliklere neden olabilmekte ve kinle karşı karşıya
kalınabilmektedir. Hal böyleyken, dernek ve diğer gösteri organizatörlerinin,
yürürlükteki düzenlemelere riayet ederek, demokrasinin aktörleri olarak oyunun
kurallarına katılması önemlidir.
AİHM, bildiri
yapılmadığı takdirde, gösterinin kanundışı olacağına kanaat getirmektedir.
Başvuran da buna itiraz etmemektedir. Ancak AİHM, kanundışı bir durumun toplantı özgürlüğünün ihlal edilmesini
haklı göstermeyeceğini hatırlatmaktadır (Cisse-Fransa,
no: 51346/99). AİHM için, siyasi, kültürel ya da başka amaçlı her türlü
olay, toplantı ya da toplanmanın en iyi şekilde geçmesini sağlamak amacıyla
önleyici tedbir olarak, örneğin gösteri alanlarında kamu görevlilerinin
bulunması gibi güvenlik tedbirlerinin alınması önem arz etmektedir.
Dosyadan
gösterici grubun yürüyüşün yasadışı olduğu ve halkın kalabalık olduğu bir
saatte kamu düzeninde neden olabilecekleri karışıklıklar konusunda birçok kez
bilgi verildiği ve dağılmaları konusunda uyarıldıkları ortaya çıkmaktadır.
Başvuran diğer göstericilerle birlikte, güvenlik kuvvetlerinin uyarılarına
uymamış ve geçişi zorlaştırmaya çalışmıştır.
Ancak dosyadaki
hiçbir unsur söz konusu grubun, trafikte karışıklık yaratması dışında kamu
düzeni için tehlike arz ettiğini belirtmeyi sağlamamaktadır. Burada söz konusu
olan daha çok, elliye yakın kişinin kamuoyunun dikkatini güncel bir soruna
çekmektir. AİHM, öğleye doğru toplanmaya başlandığını ve ilerleyen yarım saat
içinde de grubun yakalanması ile sona erdiğini gözlemlemektedir. AİHM,
özellikle yetkililerin, İnsan Hakları Derneği adına düzenlenen gösteriye son
vermekte gösterdikleri sabırsızlığa anlam verememektedir.
AİHM için, göstericilerin şiddet içeren faaliyetlerde
bulunmadığında kamu güçlerinin, AİHS'nin 11. maddesi tarafından güvence altına
alındığı şekliyle toplantı özgürlüğünün geçerli olabilmesi için, barış yanlısı
toplanmalara hoşgörüyle yaklaşması önem arz etmektedir.
Sonuç olarak AİHM, bu davada polisin zor kullanarak
müdahale etmesinin orantılı olmadığına ve AİHS'nin 11. maddesinin ikinci paragrafı
uyarınca kamu düzeninin korunması için gerekli bir tedbir oluşturmadığına
kanaat getirmektedir.
Dolayısıyla bu hüküm (11.madde) ihlal
edilmiştir." Demektedir.
BALÇIK VE DİĞERLERİ/TÜRKİYE (Başvuru no. 25/02)
"...AİHM, göstericiler şiddet içeren fiiller
sergilemedikleri sürece, AİHS'nin 11.
maddesince teminat altına alınan toplantı özgürlüğünün esasına bağlı
kalınmak isteniyorsa, resmi makamların
barışçı toplantılar hususunda belirli derecede hoşgörü göstermelerinin önemli
olduğu kanısındadır. ...Dolayısıyla, AİHM söz konusu davada polisin şiddet içeren
müdahalesinin, ölçüsüz olduğu ve AİHS'nin 11. maddesinin ikinci paragrafı
bağlamında karmaşanın engellenmesi için gerekli olmadığı kanaatindedir. .."
demektedir.
(CHRİSTİANS
AGAİNST RAUSME AND FASCİSME 16.07.1980)
"...Devletin,
toplantının barışçıl amaçlar taşımadığını, tespit etmesi halinde yasaklamak da
dahil tedbirler alma hakkı vardır. Yine toplantı ve gösterinin yer ve saati
konusunda bazı şekil şartları ve izin şartı getirmesi de bu hakkın özüne aykırı
düşmemektedir..."
11.madde barışçıl
amaçlı toplantı hakkını koruma
altına almaktadır. 3.maddede ise kişilerin işkenceye, insanlık dışı ya da onur
kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulmama hakkını koruma altına almaktadır.
AHİM kararlarında; yapılacak müdahalenin hukuken
öngörülebilir olması, meşru bir amaç için yapılması, demokratik toplumda
gerekli olması ve müdahalenin orantılı olması ilkelerine uyulması halinde
müdahalenin yapılabileceği belirtilmiştir.
4. Yukarıdaki veriler ışığında 1 Mayıs olaylarının
uluslararası mevzuat açısından değerlendirilmesi;
1 Mayıs gösterilerine katılan göstericilerle ilgili
olarak;
-Kötü muamele, gaz kullanılması hadiselerinin ispat
edilmesi ve gaz kullanma halinde sağlık problemine yol açmasının tespitinin
önemli olduğu, aksi halde delil yetersizliğinden ihlalin tespit edilmeyeceği
anlaşılmaktadır.
-Bazı göstericilerin toplantının barışçıl amacı
dışına çıkarak, şiddet hareketine dönüştürmesi nedeniyle bu göstericiler
yönünden gösteri hakkının sınırlanabileceği, şiddet hareketlerine yönelen
göstericilerin bu fiillerinin engellenmesi, kamu düzeni ve orantılık ilkesi de
dikkate alınarak meşru olduğu,
-Şiddet
hareketlerine bulaşmamış kişilerin sırf eylem yerinde durmasının veya gösteri
yapmasının engellenmesi halinin toplantı ve gösteri hakkı ihlali oluşturacağını
değerlendirmekteyiz.
C. İHLAL TESPİTLERİMİZ VE KANAATİMİZ :
-
Karşısında güçlü bir direnç olması,
- Güç
kullanımından başka seçenek kalmaması,
- Güç
kullanımının amaca yönelik olması,
-
Amacın meşru olması gerekir,
-
Gücün kademeli artması gerekir,
D. SONUÇ :
Heyetimiz; yukarıda
izah edilen tespit ve değerlendirmeler ışığında tüm bu hususları idare ve
kamuoyunun dikkatine sunmaktadır. Yukarıda sayılan tüm hak ihlallerinde ve
açıkça yasalara göre suç olan eylemlerde sorumluluğu olan tüm gerçek ve tüzel
kişiler hakkında idari ve adli soruşturmanın başlatılması ve sonuçlandırılması
sağlanmalıdır. Tüm
bunlardan yola çıkarak yukarıda izah edilen tüm hususlarda mağdur olan ve
olduğunu iddia eden tüm insanlar için MAZLUMDER olarak tüm ilgili ve yetkili
kurumları göreve davet ediyor ve adaletin sağlanması için takipçi olacağımızı
ilan ediyoruz.
E. EKLER :
EK-1 : 1 MAYIS OLAYLARI İLE İLGİLİ
TÜRK-İŞ-DİSK VE KESK'İN YAPMIŞ OLDUĞU ORTAK BEYANAT
EK-2 : 1 MAYIS OLAYLARI İLE İLGİLİ
İSTANBUL VALİSİ MUAMMER GÜLER'İN YAPMIŞ OLDUĞU DEĞERLENDİRME
Av. Gülden SÖNMEZ (MAZLUMDER Genel Başkan
Yardımcısı)
M. Cüneyt SARIYAŞAR (MAZLUMDER GYK
Üyesi)
Av. Kaya KARTAL (MAZLUMDER İstanbul Şube Denetleme
Kurulu Üyesi)
Av. Selçuk KAR (MAZLUMDER İstanbul Şube Üyesi )
Ahmet AKIN (MAZLUMDER İstanbul Şube Üyesi)
EK-1 : 1 MAYIS OLAYLARI İLE İLGİLİ
TÜRK-İŞ-DİSK VE KESK'İN YAPMIŞ OLDUĞU ORTAK BEYANAT
Değerli
basın emekçileri, sevgili arkadaşlar, değerli konuklarımız
Öncelikle
şunu belirtmeliyiz ki; yaşadığımız çağda, bırakın demokratik ülkeleri, 1
Mayıs'ı bir "öcü" olarak gören totaliter rejimlere sahip ülkeler bile neredeyse
kalmamıştır. Ülkemizde ise, 120 yıl öncesinin dünyasında bile (1890'dan beri)
yasal bir hak olarak kullanılan bir günü 2008'li yıllarda yasaklar ve tabularla
karşılayan anlayışların hâlâ etkin bir şekilde var olması bir utanç
meselesidir.
1
Mayıs kutlamaları ve 77'de katledilen canlarımızı anmak için Taksim'i
istememizin önemi ortadan kalkmamıştır; siyasi iktidarın bu yasakçı,
antidemokratik zihniyeti ve emek düşmanlığı anlayışı baki kaldığı sürece de
kalkmayacaktır.
Türkiye'nin
en önemli 3 konfederasyonunun Taksim'de kutlama yapmak istemesi, "benzer" diğer
gösterilerden ve günlerden farklıdır. Toplumsal üretim ve toplumsal barışın
yegane dayanağıdır emekçiler. Emekten ve emekçilerden yana hiçbir şeye tahammül
göstermeyen hükümet bu gerçeği de görmemekte veya kabullenmek istememektedir.
Tarihsel
olarak 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanmak istenmesinin diğer bir önemi de; 1 Mayıs'ın
ülkemizde, kara günlerin, darbelerin, demokrasinin rafa kaldırıldığı dönemlerin
miladı olarak tarihimizde yerini almasıdır. Bunun karşısında üç konfederasyonun
öneri ve beklentisi, 2008 1 Mayıs'ının da bu kara günlerden kurtulmanın,
demokratikleşme ve barışın, demokrasi dışı arayışları mahkum etmenin bir tarihi
olmasıdır.
Yaşadığımız
çalkantılı siyasal dönemde, ülkemizin toplumsal barışa bu kadar ihtiyaç duyduğu
şu günlerde böyle bir zeminin değerlendirilmemesi neye hizmet etmektedir?
Başbakan'dan
bakanlara, validen emniyet müdürüne kadar koro halinde "provokasyon" korkuları
yayıldı. Hepimizin de tanık olduğu gibi, 1 Mayıs'ta Taksim ve çevresinde etten
ve metalden örülen duvar, devlet erkânının sözünü ettikleri "provokatörlere"
karşı kurulsaydı, pekâla huzur ve güven içinde Taksim'de kutlama yapabilirdik.
Devletin
bugün gelinen noktada teknolojik ve lojistik düzeyiyle Kadıköy ve Çağlayan'da
güvenliği sağlarken Taksim'de sağlayamaması; Tandoğan ve Sıhhiye'de sağlarken
Kızılay'da sağlayamaması bir aczin ifadesinden başka bir şey değildir. "Devlet
acz içinde olamayacağına göre" bu yasaklamaların, antidemokratik, baskıcı ve
yasakçı anlayışların, bir provokasyon paranoyası ürünü olduğu açıktır. Bunu hep
birlikte gördük.
"Korkunun
ecele faydası yoktur" diye güzel bir özdeyişimiz vardır. Daha önceden de
söyledik; eğer birilerinin provokasyona ihtiyacı varsa, bunun zaten daha başka
günlerde veya Maraş, Sivas, Çorum gibi başka kentlerde de yapıldığına tanıktır
halkımız. Provokasyonlar yasaklarla değil, bizzat devletin önlem almasıyla
önlenebilir.
Hükümete
göre provokatörler Taksim'i çok sevmektedir. Bize göre ise 1 Mayıs'ın
kendisinden hiç mi hiç hazzetmemektedir bu provokatörler; zira şöyle ya da
böyle, şurada ya da burada provoke edilen hep 1 Mayıs kutlamaları olmuştur.
Öldürülen 3 işçi genç yerine ezilen çiçeklerle akıllarda kalan 1996 Kadıköy 1
Mayıs kutlamaları buna bir örnektir.
Sonuç
olarak 1 Mayıs 2008, hükümetin emek düşmanlığından emekçi düşmanlığına evrilen
anlayış ve yaklaşımları ve basının "Gazcı Kardeşler" adını layık gördükleri
ikilinin marifetleri sonucunda provoke edilmiştir.
1
Mayıs'ın nerede ve nasıl kutlanacağına ilişkin tartışmalar yerini, "1 Mayıs'ta
neler oldu, neler yaşandı" tartışmasına bıraktı. Sizler çalıştığınız kurumlarda
binbir özveriyle bu konuyu ekranlara ve sayfalarınıza taşıdınız.
Söz
buraya gelmişken, siz basın emekçilerine 1 Mayıs'ta ve sonrasında gösterdikleri
çaba ve dayanışmaları için teşekkür etmeyi bir borç biliyoruz.
Vali'nin
orantılı güç kullandığı iddiaları ve 1 Mayıs günü İstanbul sokaklarından
yansıyan görüntüler birbiriyle çelişmektedir. Şişli Etfal Hastanesi acil
servisine atılan gaz bombalarının bir polisin elinden "kazara" düşmesi sonucu
meydana geldiğini söylemektedir Güler. Ya Vali Güler halkın gözünün içine baka
baka yalan söylemiştir ya da Vali Güler'e İstanbul yerine Almanya sokakları
izlettirilmiştir.
"Orantılı
güç" kullanma kavramı hukuksal bir kavram olup, AİHM içtihatlarıyla da açık bir
şekilde tanımlanmaktadır. Polisin, kendi sendikasının önünde duran, herhangi
bir eylem içinde bulunmayan, 40 - 50 işçiye aynı anda tazyikli su ve göz
yaşartıcı gaz sıkması, copla saldırması; yere düşmüş, hiçbir direnişte
bulunmayan insanların acımasızca onlarca polis tarafından çiğnenmesi, tekme
tokat ve değneklerle dövülmesi, yüzlerce insanın gözaltına alınması mı orantı
güç kullanımıdır? 41 yıllık geçmişi bulunan bir işçi konfederasyonu olan DİSK'e
ve ÖDP'nin il merkezine gaz bombası atarak onlarca insanı ölümle burun buruna
getirmek mi orantılı güç kullanımıdır? Savaş halinde bile saldırı yasağı
bulunan hastanelere gaz bombası atmak mı orantılı güç kullanımıdır?
1
Mayıs sabahı, saat 06.30'dan başlayarak DİSK Genel Merkezi önünde bekleyenlere
gaz bombaları, panzer ve coplarla saldırı düzenlenmiş; haneye tecavüz edilmiş;
Taksim etrafında 5 kişinin yan yana gelmesi bile müdahale etmek için yeterli
olmuş; hastanenin acil servisine gaz bombası atacak kadar umursamaz ve sorumsuz
davranılmış; orantısız güç ve aşırı şiddet kullanılarak pek çok yurttaşın
hayatına kastedilmiş; sokaklar, caddeler ve meydanlara yurttaşların girmesi
yasaklanarak, toplu taşıma seferleri iptal edilerek seyahat özgürlüğü
engellenmiştir.
DİSK
üyeleri, KESK üyeleri, Türk-İş üyeleri ve çeşitli kitle örgütlerinin üyeleri
şehrin çeşitli yerlerinde polisin saldırısının kurbanı olmuştur.
1 Mayıs'ta işçi sınıfını yalnız
bırakmayarak DİSK merkez binasına gelen milletvekillerini ve Avrupa
Parlamentosu üyelerini, aydın ve sanatçıları da gaz bombası yağmuruna tutacak
kadar fütursuz yapılan polis saldırısı, tam anlamıyla bir devlet terörüne
dönüştürülmüştür. Bir milletvekilimiz kalp krizi riskiyle yüz yüze
bırakılmıştır.
Sürekli
yasalardan söz eden Valilik, emrindeki kolluk kuvvetleriyle en temel insan
hakkı olan yaşama hakkını tehlikeye atmıştır.
Evet
1 Mayıs'ta çok açık bir şekilde görüldü ki, AKP İktidarı, İstanbul Valisi ve
emniyet güçleri bu suçu katmerli bir şekilde işlemişlerdir.
Anayasa
ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınan;
YAŞAM
HAKKIMIZ, KİŞİ DOKUNULMAZLIĞIMIZ, KİŞİ ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ, KONUT DOKUNULMAZLIĞI
HAKKIMIZ, DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMA ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ, TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ
HAKKIMIZ, AÇIKÇA İHLAL EDİLMİŞTİR.
AKP
hükümeti aldığı %47 oy oranını yaptığı her marifetin zemini haline
getirmektedir. Mutlak çoğunluğu, mutlak iktidara evriltmeye çalışan, en temel
hak taleplerini dahi şiddetle bastıran tehlikeli bir viraja girmiştir AKP.
Hükümet, işçi ve emekçi kitlelere yaklaşımıyla, emek düşmanlığından emekçi düşmanlığına dönüşen tutumuyla demokrasi
sınavından geçememiştir.
1
Mayıs konusundaki tutumu ve İstanbul sokaklarındaki pervasız şiddeti AKP
hükümetinin mazlumların değil zalimlerin saflarında yer aldığını göstermiştir.
1
Mayıs 1977 katliamından bu yana bütün süreçlerde yaşanan "faili belli"
olayların sorumluları bulunmadıkça Türkiye'nin demokratikleşme şansı yoktur.
Bu
ülke, özgür, demokratik ve eşitlikçi Türkiye şiarıyla mücadele eden emekçilerin
çabalarıyla demokratikleşecektir.
"Ayaklar
baş olursa kıyamet kopar" ifadesiyle şiddet ortamının zeminini hazırlayan
Başbakan; "Taksim'de ısrar Anayasal düzene başkaldırıdır" diyerek demokratik ve
hukuksal normları şiddet uygulayıcıları için rafa kaldıran Adalet Bakanı;
muhtelif nedenlerle değişik kesimlerin Taksim'de etkinlikler gerçekleştirdiği
bilinmesine karşın Taksim'i sadece emekçilere yasaklayarak toplantı ve gösteri
yürüyüşü hakkımızı gaspeden İçişleri ve Çalışma Bakanı; "orantılı güç", "zor
kullanma" talimatını veren İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü hakkında 3
konfederasyon olarak suç duyurusunda bulunacağız. 1 Mayıs 2008 tarihinde
yaşadığımız bütün bu kanun dışı uygulamaların, emekçilere ve halkımıza karşı
işlenen bu suçların her platformda takipçisi olacağız; bu olayları, Anayasa ve
uluslararası sözleşmelerden doğan bütün etkili başvuru yollarını kullanarak,
yargıya, ulusal ve uluslararası platformlara, uluslararası emek hareketinin,
Uluslararası Çalışma Örgütü ILO'nun ve Avrupa İnsan hakları Mahkemesi'nin
gündemine taşıyacağız. Bizim alnımız açık, vicdanımız rahat. Orantılı güç
kullandığını iddia edenler gelsin kendilerini savunsunlar.
EK-2 1 MAYIS OLAYLARI İLE İLGİLİ İSTANBUL
VALİSİ MUAMMER GÜLER'İN YAPMIŞ OLDUĞU DEĞERLENDİRME
İSTANBUL (A.A) - 05.05.2008 - Uğur Cumhur Karap - İstanbul
Valisi Muammer Güler, 1 Mayıs'ta polisin karşısına çıkanların büyük
çoğunluğunun işçi olmadığını ifade ederek, ''Müdahalelerin büyük çoğunluğunda,
yasa dışı örgütlerin veya yasa dışı örgütler adına yayın yapan bazı grupların
ve onların etrafındaki marjinal yapılanmaların polise taşla, sopayla, sapanla, Molotof
kokteylleri ile saldırdıklarını gördük'' dedi.
Güler, 1 Mayıs'ta yaşanan olaylara ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, 1
Mayıs'ta İstanbul'da yapılmak istenen kanunsuz toplantı ve gösteri yürüyüşleri
ile polisin müdahalesiyle ilgili bazı haber, yorum, eleştiri ve
değerlendirmelerin gerçeği yansıtmadığını ve bilerek veya bilmeyerek amacını
aşar tarzda yapıldığını dile getirdi.
Konunun bütün boyutlarıyla değerlendirilmeden bir açıklama getirilmesinin
mümkün olmadığını vurgulayan Güler, valilik olarak bir ''İnceleme Heyeti''
oluşturduklarını ve bütün MOBESE kameraları, polis kameraları ile
gazetelerde, televizyonlarda yer alan haber, fotoğraf, görüntüler ve başka
alanlardan elde edilen görüntülerin tek tek incelendiğini ifade etti. Bununla
ilgili varsa olumsuzluklar, polisin yapması gerekip de yapmadıkları veya eksik
yapılanlar neyse hepsinin tespit edileceğini dile getiren Güler, heyetin cuma
günü sabahından itibaren çalışmaya başladığını, sonuçların da bakanlığa
bildirileceğini ve ilgililere açıklanacağını belirtti. Daha ilk tespitlerde
bile, kamuoyunda birçok konunun çarpıtılarak veya abartılı şekilde veya gerçeği
yansıtmadan yer aldığını gördüklerini anlatan Vali Güler, şöyle dedi: ''Öncelikle
şunu belirtmek istiyorum; 1 Mayıs'ta Taksim'de bir toplantının yapılamayacağı,
bunun kanunsuz olacağı, böyle bir gösteri yürüyüşünün yasalara uymadığı
konusunu defalarca açıkladık. Kanunların öngördüğü bu hususlara rağmen ısrarla
bu toplantıyı, gösteri yürüyüşünü yapacaklarını ifade eden veya bir gerginlik
ortamı yaratanların elbette bu sonuçların doğmasında da çok etkin rol
oynadıklarını söylemek durumundayım. Bir çatışma ortamı üzerinden birçok konu
götürülmeye çalışılıyor. Bunu ibretle de izliyoruz. Biz, kendilerine bu
toplantının yasal olmayacağını, böyle bir gösteri yürüyüşünün yasal
olmayacağını, polisin buna müdahale edeceğini özellikle belirttik. Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nda, polisin yasal olmayan toplantıları ve gösteri
yürüyüşlerini engelleyeceği açık olarak söylenmiştir.''
-YARATILAN GERGİNLİK ORTAMI-
Asıl mağduriyeti vatandaşların yaşadığını dile getiren Güler,
İstanbulluların alınan birçok tedbiri anlayışla karşıladığını ifade ederek,
sözlerini şöyle sürdürdü:
''Yarattıkları gerginlik ortamı içinde, kanun tanımazlıklarını açıkça
belirterek, 'hayır biz yasalara rağmen şu kadar kişiyle Taksim'e geleceğiz,
şuraya ineceğiz' diyenlerin yarattıkları bu sonucu da mutlaka ve mutlaka
İstanbullular'a izah etmeleri gerekiyor.
Polisin ve idarenin üzerinden siyaset yapılmaya çalışılıyor. Ben o konuda,
bizim üzerimizden siyaset yapılmamasını rica ediyorum. Siyaset yapmak
isteyenler, kendi kuralları içinde, kendi ölçüleri içinde yapsınlar, ama polisi
ve idareyi buna alet etmesinler.''
Yasaların öngördüğü hususların dışına çıkamayacaklarını hatırlatan Güler, ''Bir
Taksim inadına 1 Mayıs mahkum edilmiştir. Daha şimdiden gelecek 1 Mayıs'lar
için söylemlerde bulunulmaktadır'' dedi.
-POLİSİN KARŞISINA ÇIKANLAR-
Polisin, ''toplantı veya gösteri yürüyüşünün engelleneceği
yolundaki uyarısına riayet etmeyenlere, kanunun öngördüğü çerçevede, o fiilleri
etkisiz hale getirmek için müdahalede bulunduğunu'' ifade eden Güler, şunları
kaydetti:
''Ancak asıl söylemek istediğim konu şudur; 1 Mayıs günü İstanbul'un 10'dan
fazla yerinde müteaddit defalar yapılan polis müdahalelerinin tamamına
yakınında polisin karşısında işçi yoktu. Müdahalelerin büyük çoğunluğunda, işçi
yerine yasa dışı illegal örgütlerin veya yasa dışı örgütler adına yayın yapan
bazı grupların ve onların etrafındaki marjinal yapılanmaların polise taşla,
sopayla, sapanla, Molotof kokteylleri ile saldırdıklarını gördük. Polisin
karşısına çıkanların büyük çoğunluğu işçi değildi. Bunu özellikle belirtmek
istiyorum.''
-''ÇOK DAHA MÜESSİF OLAYLARIN
MEYDANA GELMESİ ÖNLENDİ''-
İstanbul Valisi Güler, 1 Mayıs'ta polisin aldığı önlemlerle
çok daha üzücü olayların meydana gelmesinin önlendiğini ifade ederek, ''Bazı
gruplarca 1977 benzeri olayların orada sergilenmek için bazı hazırlıkların,
planlamalarının yapıldığını biliyorduk'' dedi.
Vali Muammer Güler, kamuoyunda özellikle bazı yerlerdeki müdahalelerle ilgili
çok spesifik yayınlar yapıldığını kaydederek, DİSK önünde yasa dışı olarak
yapılan toplantıya 4 kez ikazda bulunulduğunu, oradaki toplanmaların büyüyeceği
ve kanunsuz bir yürüyüşe geçeceği konusunun tespit edildiğini anlattı. ''Kendilerine
defalarca ikaz edildi. Ancak dağılmamakta ısrar ettiler ve bu nedenle de
usulüne uygun olarak dağıtıldı. Buradaki müdahaleler hepsi polis kameralarında
kayıtlıdır. DİSK'in içine hiçbir şekilde girilmemiştir'' diyen Güler, ancak
DİSK binasında işçi olmayan birçok kuruluşun da yer aldığını gördüklerini ve bu
grupların binadan çıktıktan sonra çeşitli yerlerde polise taşlı-sopalı
saldırıda bulunduklarını ifade etti. Bunların hepsinin kayıtlarda bulunduğunu
söyleyen Güler, ''Belirttiğim grupların birçoğu bina dışına çıktıktan sonra
polisle çatışma içine girdiler. DİSK önünde polise saldırılar oldu ve ne yazık
ki DİSK binasından da atılan cisimlerle 3 polisimiz yaralandı. Hiçbir cisim
atılmadığı ifade ediliyor. Elimdeki fotoğraflar bunları maalesef teyit
etmiyor'' dedi.
-ÖNLEMLER PROVOKASYONLARI ÖNLEDİ-
Daha önce provokasyon olacağını söylediklerini hatırlatan
Vali Güler, ''Polisin aldığı yoğun önlemler bu provokasyonları önlemiştir.
Geçmişte yaşanan, o ölümle biten, ağır yaralanmalarla biten olaylara fırsat
verilmemiştir. Çok daha müessif olayların meydana gelmesi önlenmiştir. Bazı
gruplarca 1977 benzeri olayların orada sergilenmek için bazı hazırlıkların,
planlamalarının yapıldığını biliyorduk. Bunu da kamuoyuna söylemiştik ama böyle
bir olaya da fırsat verilmediğini özellikle belirtmek istiyorum'' diye konuştu.
Müdahale yapılan alanların tamamına yakınında illegal örgüt mensupları, yüzleri
maskeli kişilerin sokak aralarından ve caddelerden çıkarak polisle çatışmaya
girdiğini dile getiren Güler, bunların hepsinin tespit edildiğini anlattı.
-HASTANE ÖNÜNDE EYLEM-
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin önündeki olaya
da değinen Güler, burada 100 kişilik bir grubun hastanenin girişini kapattığını
ve girişi engellediğini, başhekimlik tarafından da polise bu konuda başvuruda
bulunulduğunu söyledi.
Güler, Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin girişinin de 3 kez saksılarla,
taşlarla ve diğer engellerle kapatıldığını, ambulans ve hastaların girişinin
önlendiğini ifade etti.
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne yaralı 2 polis getiren bir
ambulansın girişine izin verilmediğini ve orada polisin müdahalesiyle
hastanenin dış kapısında atılan gaz bombasının rüzgarın etkisiyle içeriyi de
kısmen etkilediğini dile getiren Güler, buraya yaralı polis getiren bir araçta
yer alan polisin palaskasının üzerindeki gaz bombasının pimini etkileyerek
faaliyete geçirdiğini, öncelikle o polise zarar verdiğini anlattı. Güler, bu
konunun kamuoyuna çok çarpıtılarak sunulduğunu ifade etti.
Hem Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi hem de Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma
Hastanesi'nde göstericilerin eylem yaptığını dile getiren Güler, ''Dünyanın
hiçbir yerinde hastanede, hastane önünde eylem yapılmaz. Böyle bir eyleme
polisin müdahale etmesi kaçınılmazdır'' dedi. Vali Güler, bunlara ilişkin
fotoğrafların da ellerinde olduğunu dile getirdi.
-''GÖRÜNTÜSÜ YANSIYAN KİŞİ TURİST
DEĞİLDİ''-
Bir turistin dövüldüğü iddiasına ilişkin de Güler, gazete ve
televizyonlara görüntüsü yansıyan kişinin turist olmadığını söyledi. Bir siyasi
partiye girilmesi ve gaz bombası atılması iddiasına ilişkin de Güler, cadde
üzerinde polise Molotof kokteylleriyle, taşla ve sopayla yapılan saldırılar
sonucu yapılan takipte bir grubun parti binasından içeriye girdiğinin
görüldüğünü anlattı. Bu grubu takip eden polislerden birinin zorla içeriye
çekilmek istendiğini söyleyen Güler, onu kurtarmak isteyen bir başka polisin
belindeki gaz bombasının da bu sırada patladığını, ayrıca dışarıda atılan gaz
bombasının içeriyi etkilemiş olabileceğini ifade etti. Bu siyasi partinin
güvenlik kameralarındaki görüntülerin içeriyi yansıtan görüntüler olduğunu
belirten Güler, dışarıdaki olaya ilişkin durumun ise polis tutanaklarında yer
aldığını bildirdi.
-GAZETE ÖNÜNDEKİ OLAY VE KADININ
TEKMELENMESİ-
Cumhuriyet gazetesi önündeki olayı ''talihsiz olay'' olarak
nitelendiren Güler, bu konudaki tespitin yapılmakta olduğunu, böyle bir konu
varsa kesinlikle idari ve inzibati yönden gereğinin yapılacağını kaydetti. Yere
düşen bir kadının tekmelenmesinin de en az Cumhuriyet gazetesi önündeki olay
kadar kendisini üzdüğünü kaydeden Güler, bu konunu da gereğinin yapılacağını
söyledi. Güler, 27 bin 500 polisin görev aldığı, yoğun güvenlik tedbirlerinin
uygulandığı bir ortamda bu tür olayların polisin tümüne yansıtılmaması
gerektiğini vurguladı.
-SOPALI POLİSLER-
Sivil polislerin
ellerinde sopa ile çekilmiş fotoğraflarına da değinen Vali Güler, bu sopaların
örgüt mensuplarının kullandığı ve örgüt mensuplarından toplanarak polise teslim
edilen sopalar olduğunu dile getirdi. O anda polisin elinde sopa ile görüntü
alındığı için bu görüntünün polisin sopa taşıdığı şeklinde algılandığını dile
getiren Güler, polisin hangi araçları taşıdığının ilgili mevzuatta belli
olduğunu vurguladı.
-''HER 1 MAYIS İSTANBUL İÇİN BİR
KABUS OLMASIN''-
İstanbul Valisi Güler, 1 Mayıs'ların artık İstanbul için kabus olmaması
gerektiğini, 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul'un bunları hak etmediğini
belirterek, ''Daha bugünden gelecek 1 Mayıs'ın kabusu İstanbullular'ın üstüne
serilmeye çalışılıyor'' dedi.
Vali Güler, 1 Mayıs'ta gözaltına alınan 530 kişiden 165'i hakkında 2911
sayılı ''Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu''na muhalefetten işlem
yapıldığını belirterek, bu kişilerden 11'inin daha önce terör örgütlerinin
mensubu olmaktan, 4'ünün de Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefetten
yargılandığını kaydetti.
Kendilerinin de böyle bir görüntünün yaratılmasını istemediğini vurgulayan
Güler, ''Birileri sadece Taksim üzerinden hayatiyetini sürdürmeye çalışıyor''
dedi.
Demokrasinin temelinin hukuk, hukukun temelinin de kanun hakimiyeti olduğunu
ifade eden Güler, ''Kamuoyundaki görüntü, sanki özgürlüklerini kullanmak
isteyen kişilere bu özgürlükleri kullandırılmamış gibi takdim ediliyor. Orada
yapılmak istenen toplantı, gösteri yürüyüşünün kanunsuz olduğu defalarca
kendilerine ifade edildi, önleneceği söylendi'' diye konuştu.Yaratılan
gerginlik ortamı ve polisin provokasyonların yapılacağı konusundaki duyumları
üzerine geniş güvenlik önlemi alınmak zorunda kalınıldığını dile getiren Güler,
''Maalesef o gün İstanbul'da genel hayat olumsuz etkilendi. Herkesi sağduyulu
ve serinkanlı olmaya davet etmiştim. Ellerinde çiçekle geleceklerini
söyleyenlerin görüntülerde maalesef ellerindeki çiçeklerin nasıl taşa, çelik
bilye, sopaya, molotofkokteyline dönüştüğünü ben anlayamadım'' diye konuştu.
-İNCELEME HEYETİ HER ŞEYİ AÇIĞA
ÇIKARTACAK-
Vali Güler, ''Az da olsa amacını aşan olaylar var mıdır? Varsa bunların da
kanunen gereği yerine getirilir. Kurduğumuz inceleme heyeti bu konuda bütün her
şeyi açıklığa çıkaracaktır'' dedi. Taksim'in neden İstanbul'da tespit
edilmiş toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılabilecek alanlar arasında yer
almadığına ilişkin soruyu da Vali Güler, şöyle yanıtladı: ''Taksim yıllardan
beri toplantı ve gösteri yürüyüşü alanı değildir. İstanbul artık nüfusu 14
milyon olan bir dünya şehri. Taksim hem ulaşım noktası, hem işyeri ve turizm
bakımından çok yoğun bir nokta. Oradaki toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin
İstanbul'da genel hayatı olumsuz yönde etkileyeceği kaçınılmazdır. Bugün birine
vermeniz halinde başkalarına da vermek durumundasınız. İdarenin objektif olma
zorunluluğu vardır. Eşit olma zorunluluğu vardır. Daha da önemlisi orada
yaratılabilecek bir provokasyona karşı alınacak olan güvenlik önlemlerinin
riski vardır. Tespit edilen diğer alanlarda her türlü güvenlik önlemi alınabilir.
'Provokasyon Taksim'de olur da başka yerlerde olmaz mı' diyenler var. Fakat
başka yerlerde olabilecek provokasyonları önlemek için polisin daha uygun
tedbirleri daha önceden alma imkanı vardır. Ama Taksim'de bunu zorlaştıran
binlerce sebep var.'' Güler, spontane olarak bir anda yapılan toplantıların ise
istisna olduğunu dile getirdi.''Geçmişte yaşanan olaylar bir daha yaşansın''
diye bekleyenler olduğunu dile getiren Güler, nitekim görüntülerde bir çok iş
yeri, kulübelerin, banka şubelerinin, bankamatiklerin, Harbiye Polis
Merkezi'nin ve diğer yolların tahrip edildiğini gördüklerini dile getirdi.Daha
önce kanun dışı toplantıyı kışkırtmak nedeniyle suç duyurusu yaptıklarını
hatırlatan Güler, bu olaylara sebebiyet verilmesi nedeniyle de ayrıca suç
duyurusunda bulunulacağını ifade etti. ''Kimse yarattığı gerginlik ortamından,
kanunsuz bir eylemi kışkırtmak suretiyle yarattığı gerginlik ortamından polisi
veya idareyi sorumlu tutmaya kalkmasın'' diyen Güler, ''Geçmişte yaşanan
birtakım olumsuzluklar bu kez yaşatılmadıysa da bunda polisin ve idarenin
aldığı tedbirlerin önemli bir etkisi vardır'' şeklinde konuştu. Vali Güler,
provokasyonlar olabileceğine ilişkin istihbarat raporlarıyla ilgili soru
üzerine de şöyle dedi:''Daha önce provokasyon olabileceği yönündeki uyarılarımı
söylemiştim. Ama bu provokasyonların birçoğu bu kanunsuz toplantı ve yürüyüşe
izin verilmediği için hayata geçirilemedi. Ama birçok yasa dışı grubun
göstericilerin arasına karışacağı, polisle çatışacağı, polise taşlı, Molotof kokteylli
saldırılarda bulunulacağını açıkça ilan etmiştim ve bunların çoğu meydana
geldi. 10 ayrı yerde onlarca müdahale bu şahıslara karşı yapıldı. Bu şahısların
yüzleri maskeli, polise taş atarken, polise saldırırken görüntülerini gördünüz.
Bunların bir çoğu maalesef işçi örgütlerinin arasına da sızdılar ve polisle
çatıştılar. Onun için yapılan müdahalede ağırlıklı olarak karşımızda yasa dışı
örgüt mensuplarını gördük.''
2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul'un bunları hak etmediğini vurgulayan
Güler, ''Her 1 Mayıs İstanbul için bir kabus olmasın. Daha bugünden gelecek 1
Mayıs'ın kabusu İstanbullular'ın üstüne serilmeye çalışılıyor. Sadece bütün
politikasını Taksim üzerine kurarak, kamuoyunun gündeminde kalmak bana göre
sendikal ve sosyal sorumluluk için yeterli değildir'' diye konuştu.