Suriye’ye muhtemel bir müdahale, kesin bir kaos demektir!
Sınırda yaşanan son gelişmelere bağlı olarak kamuoyuna son birkaç gündür Suriye’ye yönelik askeri bir müdahalenin gerçekleşebileceği yönünde iddialar yansımaktadır. Bazı yetkililerin demeçlerinde ve basın-yayın organlarında sınırötesi bir operasyonun gerekliliğine dair art arta yapılan vurgular, bu yöndeki kaygıları ciddi oranda arttırıyor.
Gündeme gelen ihtimaller gerçekleştiği ve krizin daha ileri aşamalara geçmesinin engellenemediği takdirde, ‘savaş’ gibi bölge halklarının can güvenliklerinin, hak ve hukuklarının çok büyük bir tehdit altına gireceği ve sorunun tarafı konumundaki Türkiye, Iran ve Irak gibi komşu ülkeler arasında etnik ve mezhebi temelli çatışmaları tetikleyerek telafisi mümkün olmayacak bir sürece doğru genişleme riski taşıdığı kesinlikle göz ardı edilmemelidir.
MAZLUMDER olarak, Suriye’de yaşanan savaşın gelmiş bulunduğu şu aşamada, Türkiye tarafından yapılacak bir müdahalenin; bölge halklarının hakları ve güvenlikleri açısından doğuracağı sonuçları itibariyle tarihi bir hata olacağı kaygısını taşıyor ve bu yönde muhtemel bir harekâta karşı ikazlarımızı kamuoyuyla paylaşma sorumluluğu duyuyoruz.
Milyonlarca insanı her türlü hakkını gaspetmiş ve insanlık dışı muamelelere maruz bırakmış Suriye krizinin insanî boyutları her geçen gün ağırlaşırken, bölge ülkelerini nasıl bir çatışma sarmalına ittiği ortadadır. Gelinen noktada mezhebi ve etnik fay hatların tetiklenmesinin sarsıntı ve yıkımları sadece Suriye’de değil tüm coğrafyamızda şiddetli bir şekilde hissedilmektedir. Türkiye’nin böylesine muhataralı bir ortamda Suriye’ye herhangi bir askeri müdahalesinin, hem içeride hem de sınır ötesinde daha ne kadar insanı canından, yakınlarından, yerinden yurdundan edeceği meçhuldür.
Diğer taraftan, IŞİD’in sınırdaki varlığı karşısında gündeme getirilmeyen bir müdahalenin, IŞİD’in kontrolündeki yerleşim yerlerinden çıkarılmasının hemen akabinde gündeme gelmesi de, “müdahalenin IŞİD’e karşı gerçekleştirileceği” yönündeki iddiaları tartışmalı hale getirecektir. Muhtemel bir operasyonun, IŞİD’in oluşturduğu tehdidin dışında herhangi bir hedefe yönelmesi durumunda; bunun kendi iç barışını arayan Türkiye için telafisi imkânsız bir süreci başlatabileceği ihtimali mutlak surette göz önünde bulundurulmalıdır.
IŞİD’in Suriye ve Irak’taki oluşumunun, bölge halklarının güvenliği, hukuku ve esenliği açısından ne tür bir risk teşkil ettiği yaşanan vahşet sahnelerine bakıldığında anlaşılmaktadır. Türkiye açısından bu riske karşı sınır güvenliğini temin edecek kalıcı çözüm ise öncelikle orada yerleşik Kürt halkının varlığının tehdit gibi algılanmasından vazgeçilmesiyle mümkündür.
Bu yönde bir paradigma değişimi, Türkiye’nin kendi Çözüm Süreci’nin barışçıl bir zeminde güçlenmesini ve ilerlemesini sağlayacağı gibi, yeni bir çatışma ortamının oluşması ihtimalini de ciddi oranda bertaraf edecektir. Aksi takdirde, sun’i sınırlarla bölündüğü sık sık dile getirilen ve ötesiyle berisindeki gelişmelerin birbirinden kesinlikle ayrı değerlendirilemeyeceği bir coğrafyada, içeride ‘barış’, dışarıda ‘savaş’ gibi stratejilerin aynı anda sahaya sürülmesi, kesinlikle sürdürülebilir olmayacaktır.
Meselenin diğer aşamasında ise, hem IŞİD gibi örgütlere ülke içinden katılımı önleyici tedbirlerin tüm boyutlarıyla alınması, hem de yabancı ülkelerden katılımcıların sınır geçişinin engellenmesinin sağlanması yer almaktadır. Bu tür çözümler, sadece sınır ötesiyle ilgili değil, ülkemizdeki insanların can güvenliği gibi birinci dereceden haklarının korunması açısından da hayati bir önem ve öncelik arz etmektedir. Yoksa şiddet odaklı politikaların ve müdahale yöntemlerinin, mevcut sorunların çözümsüzlüğünü derinleştirmekten başka sonuç üretmediği tarihsel ve güncel tecrübeyle sabittir.
MAZLUMDER olarak, siyasal belirsizliklerin bulunduğu mevcut konjonktürde, üzerinde uzlaşı sağlanmadan ve bir kısmı seçime katılmamış bakanların oluşturduğu bir kabinenin iradesiyle alınacağı için demokratik meşruiyeti sorgulanacak bir karara bağlı olarak gerçekleşebilecek muhtemel bir müdahalenin, hem ülke hem de bölge halklarının hakları ve selameti açısından istenmedik sonuçlar doğuracağını bir kez daha hatırlatmayı sorumluluk addediyoruz.
Siyasi hesapların insani bedelini bütün ülkemiz vatandaşlarının ve bölge halklarının ağır bir biçimde ödeyeceği stratejilerin gündeme dahi alınmasına karşı tutumumuzu beyan ediyoruz. .
Yerel ve bölgesel sonuçları itibariyle mevcut insanî trajediyi derinleştirmekten ve daha büyük çıkmaza sokmaktan başka bir noktaya varmayacak, bugünümüzü ve yarınımızı yeniden şiddet sarmalına dolayacak her türlü ihtimalin mutlak surette devreden çıkarılması gerektiğini vurguluyoruz.
MAZLUMDER Genel Başkan Yrd.
Hüseyin SEVİM