Operasyonlar, Şiddet Eylemleri Durdurulmalı Ateşkes ve Çözüm Süreci Devam Ettirilmelidir!

MAZLUMDER olarak 2013 yılında başlayan Çözüm Süreci’ni, toplumun geniş bir kesiminin özellikle çatışmasızlık nedeniyle yaşadığı normalleşmeyi, bununla beraber Türkiye’de gelişen barışçıl ortamı olumlu karşıladık ve ilk günden itibaren açık şekilde destekledik. Zaman zaman yaşanan kırılma anlarında, sorunların nasıl aşılabileceğine dair görüşlerimizi dile getirdik. Bunun yanında sürecin ruhuna aykırı her türlü fiili, failine bakmaksızın açıkça eleştirdik, bir insan hakları örgütü olarak süreçten beklentilerimizi ihtiyaç oldukça ifade ettik.

Çözüm Süreci; çok ciddi bir aşamadayken, 7 Haziran seçimleri sonrasında, henüz kamuoyunun yeteri kadar vakıf olmadığı bir sebeple, Dolmabahçe’deki Başbakanlık ofisinde AK Parti Hükümeti ve HDP’nin İmralı Heyeti taraflarınca 28 Şubat 2015’te kamuoyuna deklare edilen mutabakatın bozulması ile yeni bir krize dönüştü. Barış masasının devrilmesiyle, demokratik siyaset ortamı yerini çok hızlı bir şekilde, tekrar çatışmalı ortama bıraktı. Dünyadaki çatışma çözümleri örneklerinden çokça vurgulanan “barış süreçlerinin bozulması halinde çatışmalı ortamın eskisinden daha şedit bir şekilde geri döneceği” gerçeğini, hep beraber aynelyakin müşahede ettik.

Derneğimiz, KCK tarafından 13 Temmuz 2015’te, eylemliliğin başladığı bildirilen açıklamadan 10 Ekim 2015’te yapılan eylemsizlik açıklamasına kadar yaşanan tüm çatışmaların, devlet veya PKK ve bileşenleri tarafından sebep olunan tüm hak ihlallerinin hassasiyetle takipçisi olmuş, muallâkta kalan olaylar ile ilgili raporlama çalışmaları yaparak kamuoyunu aydınlatmaya çalışmış ve tespitler üzerinden gerekli tepkileri göstermiştir. Söz konusu dönemin en önemli özelliği PKK ve bileşenlerinin eylemlerinin büyük oranda il ve ilçe merkezlerinde gerçekleşmesi ve buna bağlı olarak devletin müdahalesinin de aynı merkezlerde meydana gelmesidir.  Bu nedenle de çatışan taraflardan PKK’ye yaptığımız çağrılardaki vurgumuz, öncelikle çatışmaları sivil alandan uzaklaştırması ve ateşkes ilan etmesi olurken devletin de PKK tarafından ilan edilecek ateşkese olumlu karşılık vererek operasyonları durdurması ve operasyonlar sırasında sivillerin can ile mal kayıpları konusunda hassasiyet göstermesi olmuştur. 

Zira özellikle YDGH’ın silahlı özyönetim ilanları ile beraber pratize ettiği ve benimsediği hendek kazma, barikat kurma, yol kapama, sivillerin araçlarına el koyma tarzı eylemleri gerçekleştirdiği bölgelerde onbinlerce sivilin hayatı kâbusa dönmüş, sivil yaşam durmuştur. Sokaklara tuzaklanan patlayıcılar, çatışma artıkları, çatışmalar ve çatışmalar sırasında gelişi güzel kullanılan silahlar birçok sivilin ölümüne ve yaralanmasına neden olmuştur.  PKK tarafından birçok kamu görevlisi ve siyasi parti mensubu çeşitli yerlerde kaçırılmıştır. Bunun yanında devletin YDGH ve PKK’ye karşı geliştirdiği operasyonlar ve ilan ettiği genel sokağa çıkma yasağı uygulamaları ile onbinlerce insanın gündelik hayatı günlerce aynı şekilde kâbusa dönmüştür. Hatta operasyonlar sırasında halkın su, elektrik gibi temel ihtiyaç maddelerine ulaşımı engellenmiş, çok sayıda hasta insan hastaneye götürülemediği için yaşamını yitirirken iddialar, bu yöndeki kuvvetli ve yoğun şüphe ve tespitlere göre güvenlik güçlerince de birçok sivil, doğrudan hedef gözetilerek öldürülmüştür. 

Gerek görev başındayken ve gerekse de görev başında değilken saldırıya uğrayıp yaralanan veya yaşamını yitiren güvenlik görevlileri ve sertleşen devlet yöneticilerinin dili nedeniyle toplumda oluşan gerginlik HDP’nin parti binalarına, ülkenin batısında yaşayan Kürtlerin canlarına ve mallarına doğru korkunç bir öfkeye, kimi yerlerde lince dönüşmüştür.  Öte yandan yoğun çatışmalı ortam 90’lı yıllardaki gibi insanlıktan uzak görüntülerin tekrarına da neden olmuştur. Özetle çatışmalı ortam onlarca sivil, PKK üyesi ve güvenlik görevlisinin ölümüne veya yaralanmasına neden olurken onbinlerce sivilin hayatını durma noktasına getirmiş, “beyaz toros” kavramının anımsatılması dâhil Hacı Lokman BİRLİK, Ekin VAN ve Tahir ELÇİ örneklerinde olduğu gibi 90’lı yılların hukuksuzlukları baş göstermiş ve ayrıca toplumda ciddi bir nefret dalgasına yol açmıştır.

1 Kasım seçimleri yaklaşırken KCK tarafından da 10 Ekim 2015 tarihinde eylemsizlik kararı alınmıştır. Her ne kadar PKK ve bileşenleri tarafından bu kararın yer yer ihlal edildiği görülmüş ise de eylemsizlik süresince çatışmaların dozu görülür şekilde azalmıştır. Derneğimiz KCK’nin eylemsizlik kararını önemli görerek bu karara tamamen uyulması çağrısında bulunmuş; çatışma değil müzakerenin, savaş değil barışın dilini konuşturmak için devletin eylemsizliğe karşılık vererek operasyonları durdurması ve tarafların tekrar çözüm masasına dönmesi talebinde bulunmuştur.

Kısaca, sonuçlarını ortaya koyduğumuz çatışmalı süreç, toplumu geren ve toplumsal ayrışmayı körükleyen, şiddeti besleyen, nefret dilini yükselten, hukuku rafa kaldıran bir dönemi geliştirmekte ve yaşatmaktadır.

1 Kasım seçimleri sonrası meclis büyük oranda Kürtlerin hak sorununun ve ülkenin kronik birçok sorununun demokratik temelde çözümüne uygun bir yapıda oluşmuşken son hızla hava operasyonlarına devam edilmesi ve YDGH tarafından da çatışma hazırlığının yapılması, sorunun çözümüne dair umutları bir kere daha zedelemiş ve çatışmalı dönemde yaşanan hak ihlallerinin tekrar yaşanacağı korkusunu beraberinde getirmiştir.

Nitekim 5 Kasım 2015’te KCK tarafından tek taraflı eylemsizlik kararının kaldırıldığı açıklanmıştır.  Bunun üzerine Diyarbekir Silvan’da YDGH tarafından tekrar hendek kazılması ve barikat kurulması üzerine güvenlik güçlerince operasyon düzenlenmiştir. Tekel, Mescit ve Konak mahallelerinde 6 gündür süren sokağa çıkma yasağı ve iletişimin kesilmiş olması nedeniyle sağlıklı bilgi alınamasa da edinilen bilgilere göre 5 Kasımda evine roket atar mermisi isabet eden Mukaddes ARBAĞ(33) yaralanmış, Engin GEZİCİ(24) ve İsmet GEZİCİ(55) yaşamını yitirmiştir. 8 Kasımda Hakkâri Yüksekova’da Menifa FIRAT ve Suat FIRAT adlı çocuklar kırsalda buldukları cisim ile oynarken ellerinde patlaması sonucu ağır yaralanmışlardır. Kişilerin özgürlüklerine, vücut bütünlüklerine ve yaşam haklarına yönelen bu saldırıları ve hareket tarzı nedeniyle sorumluluğu bulunanları kınıyoruz.

Öte yandan Diyarbekir Sur ve Dicle’de, Mardin Nusaybin, Şırnak İdil ve Cizre’de de YDGH’ın bilinen hareket tarzı nedeniyle çatışmaların yaşandığı bilgisi gelmektedir.

12 Eylül 2015 tarihli Cizre Olayları İnceleme ve Araştırma Raporu’nda da zikrettiğimiz üzere; YDGH tarafından öz yönetim ilanının anayasal bir düzenleme gerektirmekte olduğu, söz konusu yasal altyapısı hazırlanmamış bu tür bir uygulamanın “ben yaptım oldu” şeklindeki bir keyfiliği ve gerçekçi olmayan bir tutumu kaldırmayacağı ortadadır. Buna rağmen uygulamada ısrarın devletin “egemenlik hakkı” ilkesinin sonucu olarak yasal şiddeti getireceği de bilinmektedir. Ayrıca öz yönetim ilan edilen yerlerde yaşam, seyahat ve güvenlik hakkını ihlal etme potansiyeli taşıyan hendeklerin kazılması, mayın ve patlayıcı tuzaklanması, kamu hizmetlerinin sunulmasının engellenmesi, muhalif kişilerin kendilerini baskı altında hissetmeleri, kamu görevlileriyle sivil vatandaşların giriş çıkışlarının denetime tabi tutulması ve bu tutumun devam ettirilmesi bizatihi hak ihlallerine sebep olmaktadır.  

Birçok il ve ilçe merkezinde YDGH tarafından barikat ve hendek oluşturma sırasında tehdit ve zorla sivillerin araçlarına el konulması, yolların bu araçlarla kapatılması, evlere girilmesi, ev anahtarlarının alınması, kişilerin evlerini taşımalarına izin verilmemesi şeklindeki uygulamaların rutine döndüğü bilgileri gelmektedir. Öncelikle bu tür, insanların hayatlarını, hak ve özgürlüklerini tamamen ipotek altına almaya matuf hareket tarzını açıkça kınıyoruz. Sivillerin mal ve can güvenliği haklarını doğrudan tehlikeye atan hareket tarzını kabul edilemez bulduğumuzu ifade ediyor ve derhal bu hareket tarzından vazgeçilmesini istiyoruz.

Öte yandan yüzlerce insanın ölümünden sorumlu tutulan Cemal TEMİZÖZ ve Kamil ATAK’ın JİTEM davası olarak bilinen davadan beraat etmesi gibi kamu görevlilerinin hukuk dışına çıkmalarının devlet tarafından aklanacağı düşüncesi ile bir cezasızlık rutinine dönüşmemesi için 1 Kasım öncesi çatışmalı dönemde meydana gelen sivil ölüm ve yaralanmaları başta olmak üzere güvenlik güçlerince işlenen tüm suçların objektif ve etkin bir şekilde soruşturularak, işlenen suçlarda sorumluluğu bulunan kamu görevlileri hakkında adli ve idari süreçlerin işletilmesini talep ediyoruz.

MAZLUMDER olarak çatışmalı ortamın sebep olduğu sonuçlar nedeniyle öncelikle PKK tarafının çatışmaları sivil alandan çekmesini, 7 Haziran öncesinde var olan çatışmasızlık yani ateşkes durumuna geri dönerek bunu ilan etmesini ve devlet tarafının da tüm askeri operasyonları durdurmasını talep ediyoruz. Toplum olarak karşı karşıya kaldığımız sorunun, merkezine askeri güvenlik uygulamalarını alan stratejiler ile bugüne kadar çözülemediğini; bu tür bir yönelimin sadece şiddet sarmalını derinleştirdiğini, siyasal zemini giderek daraltırken güvenlik bürokrasisinin egemenliğini pekiştirdiğini yeniden hatırlatıyoruz. Temel hak ve özgürlükler temelinde toplumun barış beklentilerini karşılamak üzere sürdürülebilir bir siyasi diyalog ve müzakere sürecinin, hatalardan doğru dersler çıkarılarak bu kez daha sağlıklı şekilde yeniden başlatılmasını talep ediyoruz.10.11.2015

                                                                                        

                                                                       MAZLUMDER Genel Merkezi Adına

                                                                       Çatışma İzleme ve Çözüm Grubu

                                                          

 

 

FAALİYET BİLGİLERİKategori Adı Basın AçıklamalarıTarih 2015-11-10
Okunma Sayısı : 2275
Şube ve Temsilcilerimiz
mazlumder-genel-merkez
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER GENEL MERKEZ
Adres: Molla Gürani Mh. Şehit Pilot Mahmut Nedim Sk, No: 5 Kat: 4 Fatih / İSTANBUL (Aksaray Metro Durağı B Kapısı Karşısı)
E-posta: mazlumder[a]gmail.com | Telefon: +90 (0212) 526 2440 | Faks: +90 (0212) 526 2438

Ziyaretçi Sayımız : 4643548