Ankara, 27 Aralık 2000
MAZLUMDER Genel Başkanı Yılmaz Ensaroğlu, Eskişehir'de dün gözaltına alınan ve bugün hastanede bulunan Ercüment ÖZTÜRK'le ilgili olarak aşağıdaki açıklamayı yapmıştır:
YARIM KALMIŞ BİR FAİLİ MEÇHUL CİNAYET
"Ercüment ÖZTÜRK, yaklaşık beş yıldan beri Eskişehir'in 26 km. uzaklığındaki İmişehir köyünde ikamet eden ve hayvan çiftliği işletmektedir. Daha önce İstanbul'da ikamet ederken çeşitli sivil toplum örgütlerinde yöneticilik yapmış olan Öztürk'ün, bazı gazete ve dergilerde pek çok yazıları da yayınlanmıştır. Ancak beş yıldan beri herhangi bir sosyal, kültürel ya da siyasal çalışma içerisinde olmadığı öğrenilmiştir.
Daha önce İstanbul'da ikamet eden ve Eskişehir cezaevindeki bazı tutukluların ailelerini Eskişehir'de kent merkezinden cezaevine götürüp getirdiği için iki defa alınıp tehdit edildiği öğrenilen Ercüment Öztürk, dün sabah 08:00 civarında Eskişehir Otogarında bir sivil ekip tarafından gözaltına alınmış ve kendisi bir yolunu bularak ailesine kendisinin alındığını, cep telefonuna ve çantasına el konulduğunu bildirmiştir. Ne var ki daha sonra kendisinden bir daha haber alınamamıştır. Öztürk'ün gözaltında olup olmadığını öğrenmek için eşinin vermek istediği dilekçesi, saatler boyunca uğraşılmasına rağmen Nöbetçi Savcılık ve Emniyet Müdürlüğü tarafından kabul edilmemiştir. Bu arada ailesinin MAZLUMDER'e de başvurması üzerine Eskişehir Emniyet yetkilileriyle görüşen MAZLUMDER Genel Sekreteri Ömer Ekşi'ye, söz konusu kişinin kendilerinde olmadığı bildirilmiştir.
Öğleden sonra eşi tekrar savcılığa gitmiş ve savcılık dilekçeyi emniyete havale etmiştir. Emniyet'e giden eşi Zehra Öztürk'le adeta alay edilircesine "Bayram arefesinde de adam alınır mı? Bizim sözümüze güvenmiyor musunuz da bir de MAZLUMDER'e başvuruyorsunuz?" gibi laflar edilmiş ve "...bir bilgi alırsak sizi ararız, ancak şu anda kaşemiz olmadığı için bu dilekçenizi resmen kabul edemeyiz" denilerek aile geri gönderilmiştir.
Nihayet gece yarısından sonra Ercüment Öztürk'ün Eskişehir Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi'nde olduğu öğrenilerek tarafımızdan ailesine bildirilmiştir. Saat 00:30 civarında yapılan bu telefon görüşmesinden yaklaşık yarım saat sonra ise ailesi, Emniyet Müdürlüğünce aranmış ve Ercüment Öztürk'ün rahatsızlandığı için Tıp Fakültesi Hastanesine kaldırıldığı bildirilmiş ve kendilerinin sabah saat 10:00'da hastanede olmaları istenmiştir. Hastane yetkilileriyle yapılan görüşmelerde ise Ercüment Öztürk'ün elleri ve kolları bağlı vaziyette bir tarlada bulunduğu ve hastaneye getirildiği, kendisine öldürücü tarım ilaçları içirildiği ve şu anda başında jandarmanın beklediği bildirilmiştir.
Şu anda konu ile ilgili araştırma ve soruşturmalar sürdürülmektedir. Ancak önce gözaltına alınan ve alındığı yasadışı bir biçimde ailesinden gizlenen, gözaltında olduğu açığa çıkınca da tarım ilacı içirilerek elleri kolları bağlı biçimde bir tarlaya atılan ve ölümden dönen bir kişiyle; daha doğru bir deyimle akamete uğramış bir faili meçhul cinayetle karşı karşıyayız.
Ercüment Öztürk şu anda Eskişehir Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroloji Kliniğinde yatmaktadır ve kendisiyle ilgilenen, durumu hakkında soru soran herkesin kimlikleri tespit edilmekte ve ne hastane yetkililerinden, ne de güvenlik görevlilerinden doyurucu bir bilgi alınabilmektedir. Kimi görevlilerden alınan bilgiler arasında derin çelişkiler bulunmaktadır ve daha önemlisi Ercüment Öztürk'ün hastaneye giriş kaydının olmadığı bildirilmektedir. Hastane görevlileri üzerinde oluşturulan baskının tek amacının, tasarlayarak, planlayarak ve kanunların kendilerine verdiği yetkileri kötüye kullanarak adam öldürmeye tam teşebbüs eden faillerin ortaya çıkarılmasını önlemek olduğu açıktır.
Daha önce de çeşitli yerlerde benzer olaylar yaşanmıştır. Bunlardan Malatya'da İslami Dayanışma Vakfı'nın Başkanı iken 28 Şubat 1997 günü Malatya'da alınan ve ertesi gün Ankara'nın Kalecik ilçesinde bulunan İsmail Özer, 24 saat içerisinde yaşadıklarının etkisinden dört yıl boyunca kurtulamadı ve geçtiğimiz günlerde kuşkulu bir biçimde öldü. Ercüment Öztürk'ün ise tam sağlığına kavuşup kavuşmayacağı henüz bilinmemektedir.
Bu dehşet verici tablo karşısında Cumhurbaşkanı ve Başbakan başta olmak üzere, Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı ve İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı, Türkiye'nin bir ilkel kabile yönetimi altında olmadığını ve bir hukuk devletine sahip olduğunu kanıtlamak zorundadırlar. Aksi halde insanları keyfi bir biçimde kaçıran, gözaltına alan ve aldıklarını gizleyen insanlar, toplumun can güvenliğini korumakla görevli olmalarına karşın, her birimizin can güvenliği önünde en büyük ve en tehlikeli tehditi oluşturacaklardır. Hükümetler dışı insan hakları örgütleri, kuşkusuz olayın takipççisi olacaklardır. Ancak TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'nun da gerekli takip ve denetim duyarlılığı göstereceğini umuyoruz."