Türkiye toplumunun çok büyük bir oranda desteğiyle devam eden çözüm sürecine ilişkin masanın devrilmesinden bu yana devlet kayıtlarına göre 120 asker ve polis yaşamını yitirirken yüzden az olmadığını tahmin ettiğimiz ama tam sayısını tespit edemediğimiz PKK mensubu çatışma ve operasyonlarda öldü. Savaşın tarafı olmayan ve tespit edebildiğimiz sivil kayıpların sayısı ise 76.
Çatışmalarda yaralananların sayısını tespit etmek mümkün bile değil. Öte yandan devlet tarafından yapılan yargısal operasyonlarda gözaltına alınan veya tutuklanan onlarca HDP’li siyasetçi ve yöneticiye mukabil PKK tarafından zorla alıkonulan kamu görevlileri ve AK Parti yöneticileri olduğu ortada durmaktadır.
Linç edilmeye çalışılan Kürt işçiler, taşlanan, yolu kesilen bölge seyahat firmaları, yakılan HDP binaları, bayrak mitinglerine mukabil öz yönetim ilanları, alternatif yol ve kimlik denetimleri, çözüm sürecinde birbirini anlamaya başlayan toplumun çatışmalı dönem ile birlikte yaşadığı kutuplaşma sonrasında nasıl bir cinnet hali içerisine girdiğinin göstergesi oldu.
Çatışmalarda hayatlarını kaybedenlerin cenaze törenlerinde eşlerin, babaları, evlatların yükselen feryatları ile evlerine düşen ateşler yanında evlatlarını kollarında yitirip sokağa çıkma yasağı nedeniyle kokmasın diye cesedini dondurucuda tutanların, 35 günlük bebeğini defnedemeyenlerin hikayesi, acının tek renk olduğunu göstermesi gerekirken bu acılar da günlük hesaplarla bir tarafa angaje olan söylemlerle siyasete kurban edilmeye çalışıldı. Yaşanan acılar karşısında olaylara verdiğimiz tepkiler ve toplumun birbirine bakışı çatışmalı dönemde nasıl bir akıl tutulması yaşayabileceğimizi ortaya çıkardı.
Bu manzara içerisinde, böyle bir tablodan ortak bir geleceğin nasıl inşa edileceği, çözüm süreci ile yakalanmaya başlanan empati düzeyinin tekrar nasıl yakalanacağı ciddi bir endişe konusu olmaya başladı.
Ölen tek bir insanın hayatının, yerel veya makro, bütün iktidar hesaplarının üzerinde bir değere sahip olduğunu, ölenlerin kaybıyla yakınlarının nasıl bir travma yaşadığını bilmeyen bir toplummuş gibi istatistiklerle bu acılara alıştırılıyoruz.
MAZLUMDER olarak ölen tüm insanlarımızın acısını içimizde duyarak, insanın eşref-i mahlukat olduğu, masum bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmüş gibi olacağı düsturu ile Fırat kıyısında kapılan kuzunun hesabının genel ve yerel iktidarlardan sorulacağına olan inancımızla bu Kurban Bayramında evlatlarımızı artık kurban vermeyelim diyoruz.
Bayrama girmeden PKK’nin koşulsuz ateşkes ilan etmesini ve alıkoyduğu kamu görevlileri ile siyasetçileri serbest bırakmasını, devletin de operasyonları durdurmasını ve taraflardan bir canımızı daha kaybetmeden barış masasına dönmelerini talep ediyoruz.
MAZLUMDER Çatışma İzleme ve Çözüm Grubu