Ankara, 23 Temmuz 1998
MAZLUMDER Genel Başkanı Yılmaz ENSAROĞLU'nun, gündemde yoğun biçimde tartışılan "Af Tasarısı" ile ilgili olarak MAZLUMDER Genel Merkezi'nde düzenlediği basın toplantısı metni:
"Geçtiğimiz günlerde DSP Genel Başkan Yardımcısı Rahşan Ecevit tarafından cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin bir kısmını kapsayacak bir af yasası çıkarılması gündeme getirilmiş ve bu öneri, birkaç günden beri Türkiye'nin gündeminde, tüm sorunlarımızın önünde yer almıştır.
Önerinin zamanlaması ve hiçbir hazırlık yapılmadan kamuoyu gündemine getirilmesi doğal olarak pek çok tepkilere yol açmıştır. Daha da önemlisi, cezaevlerindeki onbinlerce insanı ve onların yakınlarını heyecanlandırmıştır, umutlandırmıştır. Ne var ki bu öneri, kamuoyuna açıklandıktan sonra, hem DSP Grubu'nda, hem de hükümet ortaklarıyla muhalefet partileri arasında tartışılmaya başlanmıştır. Neredeyse tüm siyasal parti yetkilileri, öneriyi bir seçim yatırımı olarak nitelendirmişlerdir.
Hemen belirtelim ki, af konusunun bu şekilde gündeme getirilmesine hiç kimsenin hakkı yoktur. Çünkü af konusu, gündeme getirildikten sonra mutlaka sonuçlandırılması gereken bir sorundur; geri çekilmesi ciddi toplumsal çalkalanmalara ve ruhsal çöküntülere yol açacaktır. Bu nedenle tüm siyasal partilerin, sivil toplum örgütlerinin ve basının destek vererek bu sorunun çözümlenmesine katkı sağlaması, artık kaçınılmaz bir görev olarak kendisini dayatmıştır.
MAZLUMDER, 1996 yılında, cezaevlerindeki açlık grevlerinin yoğun bir şekilde sürdüğü günlerde, "ayrımsız bir genel af" çağrısında bulunmuştur; bu çağrısını bugün de yinelemektedir. Çünkü toplumsal düzen, mevcut hukuk ve yargı düzeni, sürekli olarak suç ve suçlu üretmektedir. Cezaevlerinin, yeniden tanımlanması ve düzenlenmesi gerekmektedir. Ülkemizde gözaltı ve tutuklama, bir önlem olmaktan çıkmış, bir cezalandırma yöntemi olarak uygulanmaktadır. Yargının bağımsız olmadığı, en üst düzey yargı yetkilileri tarafından sıkça dile getirilmektedir. Adil yargılanma hakkının kullanılamadığı yolunda ulusal ve uluslararası kamuoyunda ciddi tartışmalar yapılmaktadır. Böyle bir ortamda, bırakınız tutukluları, haklarındaki hüküm kesinleşmiş olan hükümlülerin bile kesin suçlu oldukları ileri sürülememektedir.
"İşkenceye maruz kalan sanık, kendisine, doğruyu söyletmek amacıyla zor uygulandığını bilmektedir; bu yüzden ifadesi geçerlidir:" şeklinde görüş bildirebilen hakimlerin bulunduğu bir ülkede, çok önemli adli sorunlarımızın bulunduğu ortadadır. Tüm bu sorunların çözümlenebilmesi için kuşkusuz bir genel affa ihtiyaç vardır.
Ne var ki, af konusunun pek çok açıdan irdelenmesi zorunludur. Çünkü ülkemizdeki tutuklu ve hükümlülerin affedilmeleri ile ilgili olarak bazı soruların sorulması gerekmektedir. Devlet bazı tutuklu ve hükümlüleri hangi hak ve yetkiyle affedecektir? Devlet, bazı tutuklu ve hükümlüleri ise, hangi yüzle affedecektir; affetmekten söz edecektir?
Her devletin, kendisine karşı suç işlemiş olanları affetmesinden söz edilebilir. Ancak başka kişilere karşı suç işlemiş olanların affedilmesi halinde, bu suçlarla hakları gasbedilen ve mağdur edilen kişilerin veya yakınlarının hakları nasıl korunacaktır? Devlete karşı değil de, başka kişilere karşı birtakım suçlar işlemiş olanları affetmeye devletlerin hakları var mıdır? Bu ve benzeri soruların cevaplandırılması gerekmektedir. Oysa gündeme getirilen tasarıda ise, başkalarına karşı suç işleyenlerin affedilmesi öngörülürken, devlete karşı suç işlemiş olanlar, kapsam dışında bırakılmak istenmektedir. Bu tür bir yaklaşım, ancak toplumun adalet vicdanını yaralar ve toplumsal gerilimlere ve çatışmalara yol açar.
Kuşkusuz bağışlamak, erdemli ve onurlu bir davranıştır fakat, bağışlama hak ve yetkisi sahip olanlardan beklenmelidir. MAZLUMDER olarak biz; bağışlamanın, toplumsal dokunun güçlenmesine, erdemli bir toplumun oluşturulmasına katkı sağlayacağına inanıyoruz. Ancak bir af yasa tasarısı hazırlanırken iyi düşünülmelidir, iyi planlanmalıdır ve hassas dengelere dikkat edilmelidir. Aksi halde çıkarılacak herhangi bir af yasası, sorunlarımızı çözümlemeyecektir. Bu bakımdan bireylere karşı işlenmiş suçların tutuklu ve hükümlülerinin affında, "mağdurların onaylarının alınması ve tarafların bir tür barıştırılması" büyük önem taşımaktadır.
Kaldı ki, tek başına af yasası çıkarılmasının, ceza siyaseti ve toplumda adaletin tesisi ve suçların önlenmesi açısından uygun olmadığı, pek çok hukuk otoritesi tarafından ileri sürülmektedir. Hele hele cezaevlerinin boşaltılması veya tasarruf sağlanması gibi gerekçelerle af yasası çıkarılmasını, son derece yanlış ve tehlikeli buluyoruz. Suç ve suçlu üreten toplumsal düzen, hukuki mevzuat ve yargı düzeni ile cezaevlerinin yapısı düzeltilmeden, sadece cezaevlerinin boşaltılması sonuç vermeyecek ve cezaevleri birkaç yıl içerisinde yine dolacaktır. Bu nedenle, hükümet ortakları ve muhalefet partileri, bu alanda birşeyler yapmak istiyorlarsa, şu anda affetmeyi düşündükleri insanların cezaevlerine doldurulmasına yol açan ve insan haklarını güvence altına almaktan uzak yasal hükümleri öncelikle ortadan kaldırmalıdırlar.
Türkiye'nin bir toplumsal uzlaşma ve barışa olan ihtiyacını herkes kabul etmektedir. Hükümet, salt cezaevlerini boşaltmak düşüncesiyle bir af yasası ile uğraşmak yerine, toplumsal uzlaşma ve barış ihtiyacımızı giderecek bir paket hazırlamalı ve düşünce özgürlüğü, din özgürlüğü, basın özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, öğrenim özgürlüğü ile siyasal ve kültürel haklar başta olmak üzere insan haklarını kısıtlayan, sınırlayan tüm anayasal ve yasal hükümleri, insan haklarına dayalı bir biçimde yeniden düzenlemelidir. Aynı şekilde cezaevlerini insanca yaşanabilir mekanlar haline getirmelidir. CMUK, Ceza İnfaz Yasası ve Türk Ceza Yasası başta olmak üzere ceza hukuki mevzuatını yeniden gözden geçirmeli; yargıdaki ayrımcılığa son vermeli, adil yargılanma ve eşitlik hakkını tam gerçekleştirecek düzenlemeleri yapmalıdır. Yargıyı kuşatan yargının bağımsızlığı, yargıç bağımsızlığı, yargıdaki çok başlılık, yargı sürecinin fazlasıyla uzaması ve dolayısıyla adaletin tecelli etmemesi gibi sorunları öncelikle çözümlemelidir. Bunlar sağlandığı takdirde, cezaevleri zaten büyük ölçüde boşalacaktır.
Öte yandan cezaevlerinde bulunan ya da yargılanan insanlar arasında, düşünce mahkumları var. İtirafçılık uygulamasının kurbanı olarak, yardım ve yataklıktan yargılanan onbinlerce insan var. Daha önemlisi kendilerini affetmekten söz edemeyeceğimiz, belki bizleri affetmelerini dilememiz gereken yüzlerce insan var. Cezaevi terminolojisiyle ifade edecek olursak, "kader mahkumları" var. Bu ayıptan kurtulmak, çok boyutlu ve kalıcı çözümler bulmaktan geçmektedir.
Bu nedenlerle biz, affın değil; ekonomi, eğitim, sağlık, kültür, hukuk, yargı ve benzeri boyutlarıyla tüm sistemin tartışılması gerektiğine inanıyoruz. Hiçkimsenin, cezaevlerinde zaten pekçok hakları kısıtlanan onbinlerce insanın tüm sorunlarına ilaveten, böyle uluorta af tartışmaları yapılarak işkenceye tabi tutulmasına hakkı olmadığını düşünüyoruz. Başlatılan bu işkence sürecinin, ülkemizde adaletin, hukukun ve insan haklarının egemen olması sürecine katkıyla sonuçlanmasını diliyoruz."