Ankara, 16 Ağustos 2000
MAZLUMDER Genel Yönetim Kurulu Üyesi ve Sakarya Şube Başkanı Mehmet Sıtkı ŞENAYDIN, depremin üzerinden geçen bir yılı, Adapazarı açısından değerlendiren aşağıdaki açıklamayı yapmıştır:
17 Ağustos 1999'dan bu yana tam bir yıl geçti ve bir yıl boyunca sorunların, çözümlenmek bir yana, doğru dürüst tespitinin bile tam yapılamadığı ibretle ve esefle görülmektedir.
Depremin ilk saatlerinden itibaren Adapazarı'na süratle intikal eden çeşitli sivil toplum örgütleri, ticari kuruluşlar ve bireyler, enkaz kaldırma ve kurtarma çalışmaları başta olmak üzere su ve ekmek, ilk yardım, sağlık hizmetleri ile düzenli aşevleri, çadır, prefabrik konut, kalıcı konut, konteynır temini, periyodik olarak gıda, giyecek, yatak, yorgan, battaniye, soba, aileler için deprem bölgesi dışında barınma, öğrenciler için burs ve yurt temini, yetim ve öksüz çocukların himayesi ve benzeri her türlü yardımı yapmakta birbirleri ile adeta yarış etmişlerdir. Ne acıdır ki bu hizmetlerin yürütülmesi sırasında anlamsız bir Başbakanlık Genelgesi sebebiyle merkezi idare tarafından kendilerine birçok engeller çıkarılmış, zaman zaman yardım malzemelerine el konulmuş, dağıtımın düzenli yapılmasını temin amacıyla oluşturulan depolara baskınlar düzenlenmiş, kimi sivil toplum kuruluşları hakkında soruşturmalar açılmış, adeta yıldırma politikası takip edilmiştir. Öyle ki yardım malzemesi taşıyan birtakım araçlar, ancak geceleri ve tali yollardan deprem bölgesine intikal ettirilmiştir.
Deprem bölgesinde yer alan yerel yönetimler bir tarafa bırakılacak olursa Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyeleri başta olmak üzere Konya'dan Kayseri'ye, Zonguldak'tan Ağrı'ya, Van'dan Trabzon'a kadar Türkiye'nin her bölgesinden çok sayıda Belediye, akla gelebilecek her türlü hizmetin gerçekleşmesi için seferber olmuştur. Elektrik ve telefon hizmetleri de devletin ilgili kurumları eliyle gerçekleştirilmiştir. İlk şaşkınlık ve paniği üzerinden attıktan sonra merkezi idare, haberleşme ve elektrik enerjisi temin etmede oldukça hızlı davranmıştır. Bilahare hasar tespit çalışmaları yapılmıştır. Enkaz kaldırma ihalesi yapılmış depremi takip eden üç ay içinde de enkaz kaldırılmıştır.
Ancak depremin ilk üç günü Adapazarı'nda görülmeyen merkezi yönetim, depremin ilk gününden itibaren izlediği politikalarla, sorunlara çözüm getirmemiş, aksine yeni sorunlar üretmiştir. Kent merkezi açısından en fazla etkilenen kent olmasına rağmen Adapazarı sürekli görmezden gelinmiştir. İzlenecek politikaların tespitinde dahi dehşet verici ayrımcılık yapılmış ve Adapazarı'nda yaşamını yitirenlerin de, sağ kurtulanların da yaklaşık 3/4'ü yok sayılmıştır.
Kurtarma çalışmalarının yoğun sürdürülmesi gereken ilk günlerde izlenen politikalar yüzünden Zonguldak yer altı maden işçilerinden bile istifade edilememiştir. Adapazarı deprem bölgesinde sadece 60 işçi görev yapmasına imkan tanınması yüzünden birçok yaralının kurtarılması mümkün olmamıştır. Devlet, depremde Adapazarı'nda hayatını kaybeden kişilerin sayısını dahi doğru olarak açıklamamıştır. Depremin ilk üç günü sonrasında 3600 olarak belirlenip ilan edilen ölü sayısı, bir hafta sonra 2400'e indirilmiştir. Oysa Adapazarı'nda herkes, 8000'i aşkın kişinin depremde yaşamını yitirdiğini düşünmektedir. Otuz bin konut oturulamaz hale gelmesine rağmen hükümet, 7000 konut üretmeyi planlamış ve 23000 konutun sakinleri tamamen yok sayılmıştır. Deprem bölgesindeki belediyelerin İller Bankası paylarının 5 katına kadar artırılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasında da Adapazarı'ndaki Belediyelere karşı akıl almaz ayrımcılıklar yapılmıştır. Örneğin en fazla zararı görmüş olmasına rağmen Adapazarı Belediyesi'nin payı 2.70 kat; yine en fazla zarar gören ilçe olan Akyazı Belediyesi'nin payı 3 kat artırılırken, hiçbir zarar görmemiş Ferizli Belediyesi'nin payı 5 kat artırılmıştır. Dahası; depremden hiç etkilenmemiş başka bölgelerdeki kimi belediyelerin payları da söz konusu Bakanlar Kurulu kararına dayanılarak artırılmıştır.
Bununla da yetinilmemiş ve gerek yurt içinden, gerekse yurt dışından sağlanan mali kaynakların çok az bir bölümü depremzedeler için harcanmış ve hükümet, adeta depremden istifade ederek kendi bütçesine ilave bir değer katmanın hesaplarını yapmıştır. İstanbul Valisi'nin dün bir gazetede yer alan "Depremden sonra İstanbullulardan topladığımız 1.5 trilyona Ankara el koydu" ifadeleri, bu utanılacak durumun somut bir göstergesidir. Esasen bu güne kadar yurt içi ve yurt dışından sağlanan mali kaynakların miktarı konusunda da resmi bir açıklama yapmaktan ısrarla kaçınılmıştır.
Devlet bütün iddiasına rağmen depremzedelerin barınma ihtiyacını karşılayamamıştır. Adapazarı'nda halen binlerce aile sağlıksız şartlar altında derme çatma kulübe ve çadırlarda yaşamaya devam etmektedirler. Eğitim problemi çözülmemiştir. Okulların %70'i kullanılmaz durumdadır. Hasarlı okullar hala onarılmamıştır. Yıkılan okulların yerine okul yapılmamıştır.
Sağlık problemlerinin çözümü için hiçbir ciddi çaba görülmemektedir. Gerek Devlet Hastanesi ve gerekse SSK Hastanesi, çadır ve barakalarda ve hijyenik olmayan bir ortamda hizmet vermeye çalışmaktadır. Açığa çıkan kanalizasyon ve enkaz artıkları sebebiyle büyük bir çevre kirliliği yaşanmaktadır. Adapazarı'nda yaşayan herkes, her türlü salgın hastalık tehlikesiyle yüz yüzedir. Ayrıca deprem sonucu oluşan korku ve depresyon sebebiyle depremzedelerin ruh sağlığı da bozuk durumdadır.
Sonuç olarak devlet, Adapazarı'nda yaşayan insanları kendi hallerine bırakmış durumdadır. Şartlar kötü ve ne yazık ki gelecek de hala karanlıktır.
BASIN BÜROSU