Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluşunda en önemli ve belirleyici rolü oynayan askerler, 27 Mayıs 1960 darbesi sonunda hazırlattıkları anayasa ile Milli Güvenlik Kurulu (MGK)'nu oluşturmuş ve görünen iktidarı denetleme işlevlerini anayasal bir temele kavuşturmuşlar, 12 Eylül 1980 darbesi sonunda hazırlattıkları anayasa ile de, görünmez iktidarlarını daha çok güçlendirmişlerdir.
Hayatın her alanında yoğun biçimde yaşadığımız ve artık bir yönetim pratiğine dönüşmüş olan insan hakları ihlalleri, toplum üzerinde yıllardır uygulanan polarizasyon politikaları sayesinde bu kadar uzun bir süre ve son derece kolay bir biçimde sürdürülebilmiştir. Toplumdaki parçalanmışlık ve kutuplaşma, darbeciler karşısında bile bölünmeye ve toplumun darbecilerden hesap soramamasına yol açmıştır. Nitekim, 27 Mayıs darbecilerinden hesap sorulmasına karşı çıkanlar, 27 Mayıs'ı kendi darbeleri olarak kabul edenler, 12 Mart'ın hışmına uğramaktan kurtulamamışlardır. 12 Mart'ın acımasız baskı ve dayatmaları, işkenceleri karşısında susanlar ve dolayısıyla bu baskılara onay verenler de, 12 Eylül'ün en ağır işkencelerini tatmış ve yaşamlarının en önemli ve güzel yıllarını askeri cezaevlerinde geçirmişlerdir.
28 Şubat 1997 tarihinde yapılan MGK toplantısı ve toplantı sonunda açıklanan bildiri, siyasi tarihimize "post-modern darbe" olarak geçmiştir. 28 Şubat'la aslında yönetime el konulmuş, mevcut hükümet istifaya zorlanmış ve sadece hükümet veya toplumun bazı kesimleri değil, aslında tüm toplum, yeniden denetim altına alınmak istenmiştir. Ancak dünya ve Türkiye kamuoyu, yaşananın aslında bir darbe olduğunu çok geç fark edebilmiştir. Bunun yanısıra 28 Şubat, Türkiye'deki asıl iktidar güçlerinin kimler olduğunu çok belirgin bir biçimde açığa çıkarmıştır. Böylece herkes, Türkiye'de hükümet olmanın, mutlaka iktidar olmak anlamına gelmediğini ve egemen devlet anlayışının, nasıl hayatımızın her alanına müdahale hakkını kendisinde gördüğünü öğrenmiştir.
Kuşkusuz tüm darbeler gibi 28 Şubat da, insan hakları ihlallerinin, baskı ve dayatmaların çoğalmasına, özellikle din özgürlüğü başta olmak üzere bazı alanlarda yoğunlaşmasına yol açmıştır. Daha önemlisi 28 Şubat, yargının ve hukukun, insan haklarını koruma yerine, ihlallere aracılık eder hale geldiği tartışmalarını artırmıştır. 28 Şubat süreci, yargının bağımsızlığını, verilen brifinglerle, hakim ve savcıların yaşadığı soruşturmalar ve cezalarla daha da gölgelemiştir.
Üzerinden dört yıl geçtikten sonra bugün, 28 Şubat'ın, öne çıkardığı sanal irtica tehdidiyle gündemi nasıl meşgul ettiği ve bu arada ülkenin nasıl soyulduğu, milletin yolsuzluklar ve vurgunlarla nasıl kuşatıldığı daha iyi görülmektedir. Bugün artık ortalığa saçılan pisliklerin, yolsuzlukların ve vurgunların üzerini örtmeye 28 Şubat'ın da gücü yetmemektedir. Ne var ki üzerinden dört yıl geçmesine rağmen, 28 Şubatçılardan, 28 Şubat'ın arkasına saklanarak toplumu soyanlardan hesap sorulmasına yönelik herhangi bir toplumsal irade hala gözükmemektedir. Daha kötüsü, bunca darbeye rağmen, 28 Şubat karşısında da kategorik bir tavır takınılamamış, 28 Şubat'ın getirdiği tüm düzenleme ve uygulamaların, toplumun sadece bir kesimine yönelik olduğu düşüncesiyle, darbeler karşısındaki çifte standart sürdürülmüştür.
İşte bugün tüm kamuoyuna bir çağrıda bulunuyor ve diyoruz ki: "Bugüne kadar hayatımıza ve haklarımıza müdahale edenlere hesap sormadığımız için, darbeli yaşamdan kurtulamıyoruz. 28 Şubat sürecinin, evrensel hukuk ilkelerine ve insan hakları standartlarına aykırı politika ve uygulamalarının hesabını toplum olarak hep birlikte sormaz ya da soramazsak, bundan sonra da bazıları, yine hayatlarımıza ve haklarımıza canları istediğinde müdahale hakkını kendilerinde görecektir. Gelin post-modern de olsa bu son darbenin politika, bürokrasi, medya ve "silahsız kuvvetler" alanlardaki tüm sorumlularını açığa çıkaralım ve kendilerinden hesap soralım, yargı önüne çıkarılmalarını sağlayalım.
Bunun için, bizzat yaşadığınız ya da tanık olduğunuz tüm haksızlıkları; bu sürece ve bu sürecin hukuksuzluklarına ilişkin bilgi ve belgelerinizi, bizimle ve toplumla paylaşın. Yaşadığınız haksızlıkların sorumluları hakkında hukuki girişimlerde bulunun.
Bizler, andıçlı bir hayat sürmek istemiyoruz ve yaşamımızı andıçlamak isteyenlerden hesap sorulmasını istiyoruz. Darbeciler hakkında dava açan savcıların iddianamelerini işleme koymak yerine, o savcıları açığa alıp yargılayarak mahkum etmek isteyenlerin yargılanmasını bekliyoruz. Milletin sırtından geçindiği halde Türkiye toplumunu AB üyesi ülkelerin halklarından daha ileri hukuki düzenlemelere layık görmeyen memurların, hadlerini bilmelerini istiyoruz.
28 Şubat süreci ile ilgili yaşadıklarınızı, tanıklıklarınızı, elinizdeki belgeleri, aşağıdaki posta adreslerine ulaştırın ve daha sonra bunları bir sitede toplayıp kamuoyuna sunalım ve herkesin 28 Şubat sürecinde yaşanan hukukdışı uygulamaların, nasıl bir siteyi oluşturduğunu görmesini sağlayalım.
Adresler :
Necatibey Cad. No: 22/23 - 06430 Kızılay/ANKARA
Tel : (0312) 232 11 72
Tel&Fax : (0312) 232 21 79
E-Mail -1 : info@mazlumder.org.tr
E-Mail - 2 : subat28_97@yahoo.com