E.Özturk ün gözaltına alınması,kötümuamele,tehdit ve baskılar

MAZLUMDER Genel Başkanı Yılmaz Ensaroğlu'nun, Ercüment Öztürk Olayı ile ilgili 11 Ocak 2001 günü düzenlediği basın toplantısı metni:

YARIM KALMIŞ BİR FAİLİ MEÇHUL CİNAYET

"Ercüment ÖZTÜRK, yaklaşık beş yıldan beri Eskişehir'in 26 km. uzaklığındaki İmişehir köyünde ikamet etmekte ve hayvan çiftliği işletmektedir. Daha önce İstanbul'da çeşitli sivil toplum örgütlerinde yöneticilik yapmış olan Öztürk'ün, bazı gazete ve dergilerde pek çok yazıları yayınlanmıştır. Ancak beş yıldan beri herhangi bir sosyal, kültürel ya da siyasal çalışma içerisinde bulunmamaktadır.

Eskişehir cezaevindeki bazı tutukluların aileleriyle ilgilendiği için birkaç defa uyarıldığı, cezaevi yolunda yapılan kimlik kontrolleri sırasında üstü kapalı tehdit edildiği öğrenilen Ercüment Öztürk, 26 Aralık 2000 günü sabah 08:30 civarında Eskişehir Otogarında bir sivil ekip tarafından gözaltına alınmış ve bir yolunu bularak ailesine kendisinin gözaltına alındığını, cep telefonuna ve çantasına el konulduğunu bildirmiştir. Öztürk'ün gözaltında olup olmadığını öğrenmek için eşinin vermek istediği dilekçeyi, Nöbetçi Savcılık ve Emniyet Müdürlüğü kabul etmemiştir. Bu arada ailesinin MAZLUMDER'e de başvurması üzerine Eskişehir Emniyet Müdürlüğü Gözaltı Bürosu ve Otogar Polis Karakolu ile görüşülmüş ve Ercüment Öztürk'ün kendilerinde olmadığı cevabı alınmıştır.

Öğleden sonra eşi tekrar savcılığa gitmiş ve savcılık dilekçeyi kayda almadan emniyete havale etmiştir. Emniyet'e giden eşi Zehra Öztürk'le adeta alay edilircesine "Bayram arefesinde de adam alınır mı? Bizim sözümüze güvenmiyor musunuz da bir de MAZLUMDER'e başvuruyorsunuz?" gibi sözler edilmiş ve "...bir bilgi alırsak sizi ararız, ancak şu anda kaşemiz olmadığı için bu dilekçenizi resmen kabul edemeyiz" denilmiştir. Tam bu sırada bir emniyet görevlisi "Bugün TEM'in Otogarda uygulaması vardı" demiş; ancak bu görevlinin kimliğini öğrenmek veya kendisini bir daha görmek mümkün olmamıştır.

Nihayet gece yarısından sonra Ercüment Öztürk'ün Eskişehir Emniyet Müdürlüğü "Terörle Mücadele Şubesi'nin kontrolünde olduğu" öğrenilerek ailesine bildirilmiştir. Saat 00:30 civarında verilen bu haberden yaklaşık yarım saat sonra ise ailesi Emniyet Müdürlüğünce aranmış ve Ercüment Öztürk'ün rahatsızlandığı için Tıp Fakültesi Hastanesine kaldırıldığı bildirilmiş ve kendilerinin sabah saat 10:00'da hastanede olmaları istenmiştir. Hastane yetkilileriyle yapılan görüşmelerde ise Ercüment Öztürk'ün elleri ve kolları bağlı vaziyette bir tarlada bulunarak hastaneye getirildiği, kendisine öldürücü tarım ilaçları içirildiği ve şu anda başında jandarmanın beklediği bildirilmiştir.

27 Aralık 2000 günü MAZLUMDER Bursa Şubesi Başkanı Rıfat Bakan ve Başkan Yardımcısı Av.Yusuf Çetinkaya Eskişehir'e gitmiş ve Ercüment Öztürk'le, ailesiyle, kolluk görevlileriyle, hastane yetkilileriyle görüşmüş ve savcılık nezdinde hukuki girişimlerde bulunmuşlardır. Daha sonra olay yerinde de incelemeler yapan MAZLUMDER Heyeti, gözlem ve tespitlerini bir rapor halinde ilgililere göndermiş ve kamuoyuna açıklamıştır.

Hastane giriş kaydında, Ercüment Öztürk'ün "26.12.2000 günü saat 14.00'de Seyitgazi Asri Mezarlığı karşısında bulunduğu", olayın "zorla zehir içirmek suretiyle ölüme sebebiyet verme" şeklinde tanımlandığı görülmüştür. Ercüment Öztürk'ün hastaneye yarı baygın vaziyette getirildiği, elleri ve ayaklarının hem telle hem de urganla bağlandığı; ayrıca ağzından boynuna bir urgan gerdirilerek ve dolayısıyla ağzı açık bir halde bulunduğu; ellerini ve ağzındaki bağı, kendisini ilk gören vatandaşların; ayaklarındaki bağları ise hastane personelinin çözdüğü öğrenilmiştir.

Jandarma ve hastane yetkilileri de, Ercüment Öztürk'ün vatandaşlarca görülüp hastaneye ulaştırıldığını, kötü durumda geldiğini, iki saat daha gecikilse yaşamını yitirebileceğini söylemişlerdir. Jandarma Komutanı hastaneden çıkarken polis dahil hiç kimsenin hastayla görüştürülmemesi için emir vermiştir. Ailesi Ercüment Öztürk'ün hiçbir adli probleminin bulunmadığını, kimseyle herhangi bir husumetinin olmadığını dile getirmiştir. Zehra Öztürk, İstanbul'da ikamet ettikleri dönemde oğlunun devam ettiği spor kulübünden eşinin tanıdığı ve halen Eskişehir Cezaevinde tutuklu bulunan Mehmet Şahin'in ailesine cezaevi ziyaretlerinde yardımcı olması sebebiyle birkaç defa Ercüment Öztürk'ün uyarıldığını belirtmiştir.

Ercüment Öztürk'ün sanık olarak mı, mağdur olarak mı jandarma gözetiminde hastanede tutulduğunu öğrenemeyen MAZLUMDER Heyeti ve Öztürk ailesi, defalarca girişimlerde bulunmalarına rağmen Nöbetçi Savcı ile görüşememişlerdir. 28 Aralık 2000 günü de süren uzun uğraşılardan sonra ailesi ve Avukatı Gürkan Biçen'in muvafakatı ve sorumluluğu üstlenmesi ile Öztürk'ün taburcu edilmesine izin verilmiştir.

Jandarma yetkilileriyle yapılan görüşmede, olay yerinde bulunan suç delilleri ip, tel, elbise ve zehir kutusunun ambalajı ve yırtılmış vaziyetteki kimliğinin karların içinden toplanarak kriminal incelemeye gönderildiği belirtilmiştir. Ancak avukatları hazırlık dosyasında buna ilişkin herhangi bir evrak olmadığını ve delillerin hepsinin koli halinde savcılık emanet kalemine getirildiğini bildirmektedirler.

Şu anda konu ile ilgili araştırma ve soruşturmalar sürdürülmektedir. Ancak önce gözaltına alınan ve alındığı yasadışı bir biçimde ailesinden gizlenen, tarım ilacı içirilerek elleri kolları bağlı biçimde bir tarlaya atılan ve ölümden dönen bir kişiyle; daha doğru bir deyimle akamete uğramış bir faili meçhul cinayetle karşı karşıyayız ve Ercüment Öztürk olayının faillerinin de bulunamayacağına ilişkin derin kaygılar taşıyoruz. Bu kaygıya yol açan önemli gelişmeleri ve soruları dikkatlerinize sunuyoruz:

1. Faillerin, kendilerini gizleme ihtiyacı bile duymamaları, kendilerine ve yaslandıkları güç odağına çokça güven duyduklarını göstermektedir.

2. Ercüment Öztürk'ün hastanede bulunduğu sırada özellikle Eskişehir Emniyet Müdürlüğü, hastaneyi, Öztürk'ün durumunu ve konuyla ilgilenenleri yakın takibe almıştır. Hastane sık sık Emniyet Müdürlüğü'nden telefonla aranarak hastane görevlileri üzerinde büyük bir baskı oluşturulmuştur ve bu baskının verdiği rahatsızlığı o sırada hastanede bulunan herkes fark etmiştir. Yakın arkadaşı olan ve konuyu yakından izleyen MAZLUMDER Üyesi Aydın Işık'ın da aracı üzerine keçeli kalemle tehdit mesajları yazılmış ve aracına hasar verilmiştir.

3. Ercüment Öztürk'ün Eskişehir Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekiplerince gözaltına alındığı ailesine bildirilinceye kadar Emniyet, Öztürk'ün bulunması için harekete geçmek şöyle dursun, ailesini alaycı sözlerle geçiştirmiştir.

4. Savcılık ve Emniyet Müdürlüğü, öğleden sonra geç saatlere kadar, eşinin dilekçesini almamış ve sonunda aldıkları dilekçeyi de kaşelerinin bulunmadığı gerekçesiyle kayda geçirmemişlerdir. Ancak bu dilekçenin daha sonra soruşturma dosyasına konulduğu öğrenilmiştir.

5. Eşinin savcılık başvurusu sırasında yanında bulunan yakınları, nöbetçi savcı tarafından kovulmuş ve nöbetçi savcı yalnızken eşine "Biz böyle her getirilen evrakı alırsak, bunları koyacak yer bulamayız." cevabını vererek Emniyet'e gitmesini ve onların araştırmasını tavsiye etmiştir. Emniyet ise jandarmaya gidip başvurmalarını önermiş ve eşini MAZLUMDER'e de başvurduğu için eleştirmiştir.

6. Gece geç saatlerde Ercüment Öztürk'ün Eskişehir Terörle Mücadele Ekiplerince alındığının evine bildirilmesinden sonra Emniyet Müdürlüğü'nden evi aranarak Ercüment Öztürk'ün midesinin bulanması yüzünden hastaneye kaldırıldığı bildirilmiş ve kendilerinin sabahleyin hastanede olmaları istenmiştir. Mağdurun saat 14:00'de hastaneye giriş yaptığı kayda alındığı halde, ailesi on bir saat sonra bilgilendirilmiştir.

7. Ercüment Öztürk'ün başında jandarma nöbet tutuyorken ve kolluk soruşturmasını jandarma yürütüyorken, Emniyet'ten üç kişi ısrarla hastanın yanına girmek istemiş ve jandarmanın izin vermemesi yüzünden aralarında hayli gergin tartışmalar yaşanmıştır. Geceleyin de ne ailesinin, ne de polisin, hastanın yanına sokulmaması için jandarma komutanı nöbetçi erlere sıkı sıkıya emir vermiştir.

8. Jandarma büyük bir dikkat ve özenle hastanın ifadesini alırken, söylediklerinin tamamını harfi harfine kayda geçirirken, dilekçe almamakta direnen savcı, avukatı yokken ve daha önemlisi Emniyet Müdürünün yanında Öztürk'ün ifadesini almış ve Öztürk'ün verdiği cevapları sık sık Emniyet Müdürü ile fısıltı halinde konuşarak değerlendirmiş ve daha sonra kayda geçirmiştir. Olayla ilgisiz; örneğin namaz kılıp kılmadığına ilişkin birtakım sorular sormuş ve ifade tutanağına geçirmiştir. Bu ilk ifade sırasında Emniyet Müdürü, "Ayaklarına bakayım, herhangi bir tel izi var mı?" gibi birtakım sorular sormuş ve sürekli olarak bugünlerde herkesin polisle uğraştığını söyleyerek polisi zan altında bırakacak, karalayacak ifadelerden kaçınması tavsiyesinde bulunmuştur.

9. Ercüment Öztürk, kendisini alanların Terörle Mücadele Şubesinden olduklarını söylediklerini ve görmesi halinde kesinlikle tanıyacağını söylemesine rağmen, bugüne kadar tanımladığı eşkallerden hareketle robot resim nedense çizdirilmemiştir. Sadece bir defa bazı Emniyet personelinin muhtemelen mezuniyet yıllarında çekilmiş ve çok küçük resimlerden oluşan bir fotoğraf albümü kendisine gösterilmiş ve Öztürk, kendisini alanların bunlar arasında olmadığını söylemiştir. Öztürk'ün bu sözleri bütün yetkililere hemen ulaştırılmış ve zanlıların birtakım kamu görevlileri olmadığı yolunda kesin bir kanıtmış gibi en üst düzeyde kullanıma sokulmuştur.

10. Konunun basına yansımasından sonra Adalet Bakanı olayı işleyen bazı köşe yazarlarını aramış ve konuyu yakından izlediğini ve özel bir savcı görevlendirdiğini bildirmiştir. Gerçekten de daha sonraki günlerde bizzat Başsavcı, Ercüment Öztürk'ün ifadesini bir kez daha almak için çağırmış ve fakat Başsavcı da Öztürk'ün yanında bulunan Avukatını dışarı çıkararak kendisinin tek başına iken ifadesini almıştır. Başsavcı, daha sonraki günlerde görüştüğü bazı kişilere ise "Öztürk'ün dikkatsiz davrandığını, isteseydi kaçabileceğini; hem polis aldıysa neden iple, telle bağlasın ki, kelepçelerdi" gibi sözler sarfetmiştir.

11. Aynı nedenle daha önce de üstü kapalı sözlerle tehdit edilen Öztürk, son alındığında da sürekli olarak Eskişehir Cezaevi'ndeki bazı tutukluların aileleriyle neden ilgilendiği, bu insanlarla örgütsel bir ilişki içerisinde olup olmadığı yolunda sorgulanmış olmasına rağmen, Eskişehir'deki birtakım yöneticilerin bu olayda bir örgüt içi hesaplaşma olduğu yolunda bir söylenti yaymaya çalıştıkları gözlenmiştir. Oysa Ercüment Öztürk'ün bugüne kadar hiçbir yasadışı örgütle şu veya bu düzeyde herhangi bir ilişkisinin olmadığı tüm yakından tanıyanlar tarafından dile getirilmektedir. Kaldı ki bu tür bir bağlantısı olan ortalama akıl sahibi hiç kimsenin, birkaç kez de tehdit edilmesine rağmen, eskiden beri tanıdığı bir tutuklunun ailesiyle ilgilenmeye devam etmeyeceği açıktır. Kaldı ki bir örgüt içi hesaplaşma olması, kimsenin faillerin bulunmasına yönelik sorumluluğunu azaltmamaktadır ve faillerin bulunmaması, her şeye rağmen güvenlik güçlerini töhmet altında bırakacak ve korkunç şüphenin sürmesine sebep olacaktır. Bu nedenle de faillerin mutlaka en kısa sürede bulunması ve hukuk devletinin bir gereği olarak cezalandırılması gerekmektedir.

12. Ercüment Öztürk'ün Avukatı, dosyayı görmek için Savcılığa başvurduğunda savcı, Öztürk'ün ifadesiyle ilk adli tabip raporunu dosyadan çıkarıp vermiş ve avukat dosyanın tamamını görmek istediğini söyleyince de dosyayı Sulh Ceza Mahkemesine göndererek, gizlilik kararı verilmesini istemiştir. Eskişehir 2.Sulh Ceza Mahkemesi de savcılığın talebine uygun bir biçimde gizlilik kararı vermiş ve böylece Ercüment Öztürk ve Avukatının soruşturmanın seyrini yakından izlemesi önlenmiştir.

13. Olayın soruşturulması ile ilgili çalışmalarda tüm gözlemciler Jandarmanın olayı titizlikle incelediğini, olay hakkında geniş kapsamlı ve duyarlı araştırma yaptığını gözlediklerini, fakat adli görevlilerde aynı duyarlılığı bulamadıklarını dile getirmişlerdir.

Bu gelişmeler karşısında mutlaka şu soruların cevaplandırılması gerekmektedir?

· Eskişehir Emniyet Müdürlüğü görevlileri, hastaneyi, Ercüment Öztürk'ün durumunu ve konuyla ilgilenenleri neden yakın takibe alma ihtiyacı duymuşlardır? Hastane neden sık sık Emniyet Müdürlüğü'nden aranmıştır?

· Ercüment Öztürk'ün Eskişehir Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekiplerince gözaltına alındığı ailesine bildirildikten hemen sonra Emniyet'in, Öztürk'ün evini arayarak hastanede olduğunu bildirmesi bir rastlantı mıdır ve neyi amaçlamaktadır?

· Emniyet Müdürlüğünün, özellikle de Savcılığın, eşinin dilekçesini almaması veya kaşe olmadığı gerekçesiyle kayda geçirmemesini nasıl açıklamak mümkündür? Vatandaşın dilekçesini almamakta direnen bu kamu görevlileri hakkında herhangi bir işlem yapılması düşünülmekte midir?

· Jandarmanın güvenlik önlemleri almış olmasına ve soruşturmayı sürdüyor olmasına rağmen bazı Emniyet görevlileri neden ısrarla hastanın yanına girmek istemiş ve bunun için jandarmayla tartışmışlardır? Jandarma Komutanı hangi endişelerle geceleyin ailesi ve polis dahil hiç kimsenin hastanın yanına sokulmaması için emir vermiştir?

· Dilekçe almamakta direnen ve ardından da polisin zanlı ya da en azından şüpheli olduğu bir soruşturma dolayısıyla müştekinin ifadesini Emniyet Müdürünün yanında alan bir savcıya bu soruşturma bırakılabilir mi ?

· Ercüment Öztürk, kendisini alanları görmesi halinde kesinlikle tanıyacağını söylemesine rağmen, bugüne kadar neden faillerin tespiti için robot resimleri çizdirilmemiştir. Kaldı ki bugüne kadar gerekirse tüm emniyet personelinin yeni fotoğraflarını müştekinin görmesinin sağlanması gerekmez miydi? Emniyet Müdürü de böyle bir ithamdan polisi kurtarmak, varsa suçlu personelini ortaya çıkarıp yargıya teslim ederek kurumu temize çıkarmak yerine neden polisin karalanmaması (!) telaşıyla müştekinin ifadesini yönlendirmeye çalışmıştır?

· Muhtemelen Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk'ün talimatı üzerine devreye giden ve daha işin başında müştekinin Avukatını dışarı çıkaran ve daha sonra görüştüğü bazı kişilere "Öztürk'ün dikkatsiz davrandığını, isteseydi kaçabileceğini; hem polis aldıysa neden iple, telle bağlasın ki, kelepçelerdi" gibi sözler sarfedebilen bir Başsavcı, görevini hakkıyla yapacağı konusunda kime güven verebilir? Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk, bu başsavcıyı mı görevlendirmiştir?

· Soruşturma dosyası ile ilgili gizlilik kararı çıkarılmasına neden ihtiyaç duyulmuştur?

Bu dehşet verici tablo karşısında Cumhurbaşkanı ve Başbakan başta olmak üzere, Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı ve İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı, Türkiye'nin bir ilkel kabile yönetimi altında olmadığını ve bir hukuk devletine sahip olduğunu kanıtlamak zorundadırlar. Aksi halde insanları keyfi bir biçimde kaçıran, gözaltına alan ve aldıklarını gizleyen insanlar, toplumun can güvenliğini korumakla görevli olmalarına karşın, her birimizin can güvenliğinin önünde en büyük ve en tehlikeli tehditi oluşturacaklardır. Hükümetler dışı insan hakları örgütleri, kuşkusuz olayın takipçisi olacaklardır. Ancak TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'nun da gerekli takip ve denetim duyarlılığı göstereceğini umuyoruz ve kanunların kendilerine verdiği yetkileri kötüye kullanan, görevlerini ihmal eden, bu görevliler hakkında gerekli işlemleri yapmayan tüm ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz.

FAALİYET BİLGİLERİKategori Adı Basın AçıklamalarıTarih 2001-01-11
Okunma Sayısı : 2220
Şube ve Temsilcilerimiz
mazlumder-genel-merkez
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER GENEL MERKEZ
Adres: Molla Gürani Mh. Şehit Pilot Mahmut Nedim Sk, No: 5 Kat: 4 Fatih / İSTANBUL (Aksaray Metro Durağı B Kapısı Karşısı)
E-posta: mazlumder[a]gmail.com | Telefon: +90 (0212) 526 2440 | Faks: +90 (0212) 526 2438

Ziyaretçi Sayımız : 4643143